⛈️ Dede Korkut Isim Verme Hikayesi

Doğuş Pertez. Admin. Konu Sahibi. Dede korkut hikayeleri hakkında bilgi, dede korkut hikayesinin ismi, dede korkut hikayelerinde mekan. Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de ˜Korkut' kelimesinin bir lakap, bir Dede Korkut Hikayeleri. Toy edilirken Karatağ’a oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasını öldürdüğü için Dede Korkut tarafından “Boğaç Han” olarak adlandırılır,bey olur.Dirse Han’ın 40 yiğidi, oğlanı babasına kötüler.Babası avda oğlunu oklar.Annesinin sütü ve DedeKorkut Öyküleri'nin Bayburt'la ilgili olanı "Kam Büre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu" adlı öyküdür. Bayburtlular, Bamsı Beyrek'in mezarının Bayburt'ta olduğunu kabul eder ve onun adına yaptırılan türbeyi her yıl ziyaret ederek kutsarlar. Bamsı Beyrek, Kam Gan oğlu Han Bayındır zamanında yaşayan Bay Büre Bey'in tek Hikâyeleriyle Destanlarıyla tanıdığımız Dede Korkut’un isminin ne anlama geldiği konusunda birtakım ihtimaller üzerinde duruluyor.İşte Dede Korkut isminin kökeni, ve Dede Korkut’a dair bazı bilinenler. Sponsorlu Bağlantılar. Korkut sözcüğünün “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça 1- Gelecekten Haber Verme: “ Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı’ya geçecek. Kimse ellerinden alamayacak, ahir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar. “ (Mukaddime) Destanda geçen örnekte de belirtildiği gibi Dede Korkut gelecekten haberler verirdi. Bu haberleri geçmişte yaşadığı deneyimlere dayanarak söylerdi. “Türk kültüründe isim verme geleneği ve Dede Korkut Hikayeleri GÜNCEL KONULAR. Kripto Para. Kripto Para Bitcoin Fiyatı 10.000 Doları Deneyebilir mi? Türk kültüründe isim verme geleneği ve Dede Korkut Hikâyeleri hakkında araştırma yapınız. Kaan Kızı Alim Hatun Destanı. Manisa’nın dağ köyünde yaşayan Kaan çiftçilikle uğraşmaktadır. Küçük bir kulübesi vardır. Eşi Kaan’a her işte yardım eden mütevazı bir kadındır. Evlerinin yanında ki bağda üzüm RKGs. Dede Korkut Hikayeleri sözlü olarak bütün Türk illerinde varlıkları görülen, Manas ve Oğuz destanları ile ilgisi bulunan, Türkler arasında İslamiyet öncesi doğan, İslamiyetin kabulü ile İslami renge bürünen ve destan hususiyeti taşıyan hikayeler. Hikayelerin hepsinde Dede Korkud adlı bir Türk ermişinin ortaya çıkarak deyişler demesi, Oğuzname düzmesi, destan söyleyip Oğuz halkına nasihatta bulunması; onların Dede Korkud Hikayeleri adıyla anılmasına sebep olmuştur. Hikayelerin tamamının bulunduğu kitaba da Kitab-ı Dede Korkud Dede Korkud Kitabı denilmektedir. Hikayeler Oğuz Türklerine Türklerinin 24 boya ayrılması sebebiyle, sayılarının Oğuz boyları kadar olması fikri bazı Türkologlar tarafından düşünülmüşse de, bugün elimizde sadece 12 hikaye bulunmaktadır. Dede Korkut hikayeleri Oğuz Türkleri`nin en bilinen epik destanlarındandır. Destanın 9. yüzyıla dayandığı varsayılsa da, Türk boylarının göçmen olmalarından dolayı tam olarak bir tarih belirlemek mümkün değildir. ``Dede Korkut Kitabı``ndaki hikayeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikayeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir. Dede Korkut kimdir? Dede Korkut`un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur. Oğuzname`de, Dede Korkut`un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed`e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han`a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir. İsmin tarihi Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de a€˜Korkut` kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ata manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır. Dede Korkut`un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut`un iki kişilik olarak ön plana çıkar Kutsal kişiliği Bilge kişiliği Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut`un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürse de bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır. Destanlar Kitapta on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır. Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15-16. yüzyılda yazıya geçirildikleri halde arı bir Türkçe`ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin`in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır. Dede Korkut Destanlarının Genel İç Yapısı Dede Korkut destanları olağanüstü olayların yoğunluğundan sıyrılmış ve günlük, sade olaylar içeriklerine dahil olmuştur. Destan niteliğine tüm Oğuzlar`ı etkilemesiyle ulaşmıştır. Hikayelerde dersler verilmiş, halk bilgilendirilmek istenmiştir. Destanlaşmış tarih olayları anlatılmıştır. Oğuzların dini inançları belirtilmiştir. Örneğin, Alplerin savaşa gitmeden önce arı suyla abdest aldığı ve iki rekat namaz kıldıkları belirtilmiştir. Halkın ekonomik durumu da anlatılmıştır. Oğuzların daha çok hayvancılıkla geçindiği neredeyse her hikayede görülmektedir. Yalnız, Oğuzlar`da üstünlük zenginlikle, mal ve mülkle olmamaktadır. Bunun için yiğitlik gerekmektedir. Erkek gençlerin isim alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekir. Yiğitlik gösteren delikanlıya Dede Korkut isim verir. Verdiği isimler genellikle delikanlının gösterdiği yiğitlikle alakalıdır. Mesala Boğaç Han`a a€˜Boğaç` ismi boğayı boğduğu için verilmiştir. Oğuzlar işlerini kendileri yapamazsa küçük düşerler. Üstünlüklerini kaybetmemek için yardım kabul etmezler. Kazan Han`ın hikayesinde de böyle olmuş, Kazan Han çobanı, yardımını engellemek için ağaca bağlamıştır. Hikayelerde kadın da söz sahibidir ve hanlık edebilir. Kadın evlenirken güçlü, yiğit birini arar. Gerektiğinde de savaşır fakat onun savaşması erkeği küçük düşürür. Destanlarda yoğunlukla ideal Oğuz Alp`inin nasıl olması gerektiği anlatılıyorsa da Alplerin başına gelen olaylardan herkese pay düşmektedir. Büyüklüğün ve güçlülüğün erdem ve hünere bağlı olduğu her fırsatta belirtilmektedir. Düşmana karşı savaşmak da yiğitliğin, büyüklüğün göstergesidir. Verilen dersler bu kadarla da kalmamaktadır. Bunların bir kısmı doğrudan devlete ve yöneticilere, bir kısmı da millete verilmek istenen derslerdir. Hikayeler konu bakımından; savaşlara, aşka ve din ile karışık mitolojiye yer verirler. Gerçekten Dede Korkud Hikayeleri’nde Oğuzların kendi aralarındaki mücadeleler 1 ve 12. hikayede anlatılmıştır. Bunlardan birisinde Dirse Hanın yiğitleri, kıskançlık yüzünden onu aldatıp oğlu Boğaç Hanı öldürmesini istiyorlar. Dirse Han oğluna avdayken ok atıyor. Öldü zannediyor. Annesi Boğaç’ı buluyor. Boğaç iyileşiyor. Kırk namerd durumun anlaşılmaması için Dirse Hanı kafirlere teslim etmek Boğaç bunları kırk yiğidi ile helak edip babasını kurtarıyor. İkincisinde ise, bir haysiyet meselesi ortaya çıkıyor. Bu sebeple Dış Oğuzlar İç Oğuza isyan ediyorlar. Aralarında dövüş başlıyor. Dış Oğuzlar dize gelip af diliyorlar. Dış savaşı konu edinen hikayeler ise Dede Korkud Kitabı’nın 2, 4, 7, 9, 10 ve 11. hikayeleridir. Ayrıca 3 ve 6. hikayeler aşkı konu edinirken, 5 ve 8. hikayeler dini karakterde mitolojiktirler. Fakat bu hikayeler mitolojik unsurlar taşımakla birlikte, Deli Dumrul’da bir kendine geliş ve nefs muhasebesi; Tepegöz’de ise işlenilen bir günahın doğurduğu neticelerden tedirginlik vardır. Bu tedirginlik şahsa ait olmayıp bütün cemiyete şamildir. Bu yönü ile bu iki hikayede dini taraf daha da ağır basmaktadır. Hikayelerin kaynağının Oğuzname olduğunu söylemek veya tamamı kaybolan Oğuz Destanı’nın eksik kısımları olarak değerlendirmek de mümkündür. Devaderi’nin Oğuzname’nin Farsça ve Arapçaya yapılmış tercümelerini gördüğünü Dürrerü’t-Tican’da kaydetmiş olması bu fikri kuvvetlendirmektedir. Bu noktadan hareket ederek Dede Korkud Kitabı’nın aslının İslamiyetten önce kitap halinde varlığına bakılırsa, bu eserin başka bir isimle bulunması bugün bile ihtimal dahilindedir. Hikayelerde görülen fevkalade haller, destani zamandan kalma unsurlardır. Söyleyiş itibariyle hikayelerin nesir ve nazım diline yer vermesi, nesir dilinin, secilerle devam etmesi eserin aslının nazım olduğu fikrini de ihsas ettirmektedir. Zamanla değişmiş ve bozulmuş olan nesir dili, destani bir kalıntı şeklinde, ancak 15 ve 16. yüzyılda bu şekilde tutulabilmiştir. Türk dili ise işlenmişliğin doruğuna bu eserle erişmiş, yine bu eserle Türklük, bugünkü şekli ile bile, atalardan kalan kıymetli bir mirasın içinde yer almıştır. Eserin Osmanlı sahasında yazılarak kaybolup nisyana karışmaktan, yani unutulmaktan kurtarılması; böylece Osmanlı Türklüğünün kültür hamiliğindeki öncülüğü Türk dünyasınca minnetle yad edilmesi gereken bir husustur. Müellifin millet, muhtevasının topyekün Türk Milletinin hayatı olması kahramanlık menkıbelerine yer vermesi; yüksek bir coşkunluk ifadesi taşıması; tabiat unsurlarının hikayelerde ön sırayı işgal etmesi ve aktif bir hayatın yer alması; bu hayatın hayvanlarla renklenmesi ve hızlı oluşu; Hunlardan başlayarak, Göktürk, Oğuz-Yabgu Devleti, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı olmak üzere bütün Türk tarihini ilgilendirmesi; Orta Asya ve Türkistan coğrafyasının unsurları bulunmak şartıyla Âzerbaycan ve Doğu Anadolu’yu içine alan bir coğrafyaya sahip oluşu gibi vasıflarıyle Dede Korkud Kitabı milli bir destan hüviyeti taşımaktadır. Fakat hikayenin tek bir kahraman etrafında dönmemesi ve uzun bir manzum eser olmaması gibi sebepler eseri destan hudutları dışına çıkarmaktadır. Yalnız Dede Korkud Hikayeleri’nin dili Türkçenin en güzel örneğini teşkil etmektedir. Emsalsiz olan bu dil Türkçenin şaheseri olup, asırlarca Türk milletinin ağzından süzülmüş, atasözleri ve vecizelerle süslenmiş bir dildir. Bu yönü ile bir destan vasfı taşımaktadır. Hasılı, eser destan ve hikaye olarak karışıklık göstermektedir. V. M. Jirmunskiy gibi bu sahada çalışanlar Dede Korkud Kitabı için, “Türk dilini konuşan halkın biricik destani eseri...” demekten kendilerini alamazlar. Zaten yukarda saydığımız şekle ait birkaç nokta hariç Dede Korkud Kitabı milletimizin en büyük kültür varlıklarından biri olarak önde gelen bir destandır. Dede Korkud Kitabı, Dede Korkud’u konu edinen bir önsöz ile on iki destan parçasını ihtiva etmektedir. Hikayelerin hiç birisi tam bir destan değildir. Hepsi birlikte bir destan da meydana getirmezler. Bu itibarla Dede Korkud Halk hikayesi olmaya yönelmiş ve o sırada tesbit edilmiştir. Hülasa; Dede Korkud Kitabı, Oğuzlardaki destan geleneğinin bir devamı olup, Oğuz destanının değişik bir şeklidir. Dede Korkud Kitabı geçmişten bu yana başta Türkiye olmak üzere bugün dağınık ve başka ülkelerde yaşayan bütün Türklüğü kucaklayan; şeref, namus, ahlak güzelliğini her şeyin üstünde tutmasıyla Türk seciyesini işleyen, bazı anlaşmazlıklar bir tarafa, milli tesanüdü önde tutan, ferde ve insan haklarına değer veren, kısacası Türk milletinin zevkleri, meziyetleri, dünya görüşü, değer hükümlerini içinde toplayan biricik eserdir. Bazı ilim adamlarına göre 15. yüzyıl, kimilerine göre ise, 16. asırda yazıya geçirildiği öne sürülen Dede Korkud Kitabı’nın dünyada bilinen iki nüshası vardır. Yazmalardan biri Almanya’da Dresden’de, diğeri ise İtalya’da Vatikan Kütüphanesindedir. Dresden nüshasında 12 hikaye bulunur. Ettor Rossi tarafından Vatikan Kütüphanesinde bulunan nüshada ise 6 hikaye mevcuttur. Vatikan nüshası harekelidir. Bu nüsha 1952 yılında bir önsözle birlikte Rossi tarafından neşredilmiştir. Eser üzerinde Avrupa’da, Prof. Barthold’dan başlayarak E. Rossi’ye kadar birçok ilim adamı çalışmıştır. Memleketimizde ise başta Fuad Köprülü olmak üzere, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan, Faruk Sümer, Fahreddin Kırzıoğlu, Suad Baydur, Pertev Naili Boratav ve Orhan Şaik Gökyay ilmi araştırmalar yapmışlardır. Fakat asıl Dede Korkud Kitabını ilmi ve ciddi olarak neşreden Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Muharrem Ergin’dir. İlmi neşirleri bir tarafa, Dede Korkud Kitabı 1000 Temel Eser serisinin ilk kitabı olarak günümüz Türkçesi ile aynı yazar tarafından 1969 yılında neşredilmiştir. Ayrıca, İngilizce, Rusça, İtalyanca, Almanca Sırpçaya da tercümeleri yapılmıştır. Dede Korkud Kitabı’ndaki hikayelerin konularına göre başlıkları şunlardır. 1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu, 2. Salur Kazan’ın Evi nin Yağmalandığı Boy, 3. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Boyu, 4. Kazan Bey Oğlu Uruz Beyin Tutsak Olduğu Boy, 5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Boyu, 6. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu, 7. Kazılık Koca Oğlu Yegenek Boyu, 8. Basatın Tepegöz’ü Öldürdüğü Boy, 9. Begil Oğlu Emre’nin Boyu, 10. Uşun Koca Oğlu Segrek Boyu, 11. Salur Kazan Tutsak Oğlu Uruz Çıkardığı Boy, 12. İç Oğuza Taş Oğuz Âsi Olup Beyrek Öldüğü KorkutDede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir. Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de Korkut’ kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ecdat manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır. Dede Korkut’un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir; 1- Kutsal Kişiliği , 2- Bilge Kişiliği. Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut'un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır Destanlar Kitapta on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır. Hikayelerin dili oldukça sadedir. yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe’ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin’in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır. Devlete Verilen Öğütler Destanlarda genel bir ilke şeklinde Oğuz birliğini devam ettirme fikri işlenmiştir. Bu birliği devam ettirebilmek için devlete ve devlet adamlarına; Ekonomik güce sahip olma, Hüner ve erdem sahibi olma, Buyruk olmanın gereği anlatılmıştır. Alplere Verilen Öğütler Ok atmada ve yay çekmede hünerli olmak Düşman ile savaşta üstün gelmek Ülkesine sahip çıkmak Zengin ve eli açık olmak ``Aç doyurmak, yoksul donatmak şeklinde geçen halka karşı merhametli ve cömert olmak`` Soylu olmak ve soyunu küçük düşürmemek Halka Verilen Öğütler Destanlarda, halka Alpler kadar yer verilmese de çoban gibi kahramanlarla ve örnek Alplerle halka da bir takım dersler verilmiştir Devlete sadık olmak , Misafirperver olmak , Dedikodu yapmamak , Dürüst olmak , Korkak olmamak , Çocuğunu iyi yetiştirmek , Üstüne düşen görevi yerine getirmek , Eşine sadık olmak , Ana babaya hürmet etmek ... Dede Korkut Destanlarında Yer Alan Eski Türk Gelenekleri Ad Koyma Oğuz Türklerinde bir gencin ad alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekiyordu. Bu yiğitliği gösterdikten sonra Dede Korkut`u çağırırlardı. Dede Korkut da dua edip gence yiğitliğiyle alakalı bir isim verirdi; "... Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin." Toy etme Toplantı yapıp karar verme Oğuzlar mühim konularda karar vermek için toplantı yaparlardı; "Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler." Düğün Düğünler halen devam eden bir Türk geleneğidir. Düğünlerde ziyafet verilir şenlik yapılırdı. Kız İsteme Kız babasından veya abisinden istenirdi. Kız istemeğe büyük ve saygın kişiler giderdi. Dede Korkut Deli Karçar`dan kız kardeşini Bamsı Beyrek`e şöyle istemiştir; "Tanrını buyruğu ile peygamberin kavli ile aydan arı, güneşten güzel kız kardeşin Banu Çiçek`i Bamsı Beyrek`e istmeğe gelmişim." Başlık Alma Kız vermeye karşılık kızın ailesi başlık isterlerdi. Kitapta kız kardeşini vermek istemediği için aşırı miktarda başlık isteyen Deli Karçar anlatılmıştır. Deli Karçar "Dede, kız kardeşim yoluna ben ne istersem verir misin?" der. Dede "Verelim dedi, görelim ne istersin?" der. Deli Karçar "Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de pire getirin bana dedi. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pek ala veririm" Sövüş Etme Misafir için hayvan kesmedir. Oğuzlar bir misafir geldiği zaman onun için bir hayvan kesip ikram ederlerdi. Düş Yorma Rüyalarında gördükleri garip durumları Dede Korkut`a yorumlatıp anlam çıkarırlardı. Destanlardan günlük hayata Destanlarda geçen bazı öğütler atasözü olarak Türkçe`ye girmiştir. Ecel vakti ermeyince can çıkmaz. Çıkan can geri gelmez. Yığılı malın mülkün olsa da nasibinden fazlasını yiyemezsin. Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz. Destanlar Dresden yazması kısa bir giriş ve 12 öyküden oluşur. Öyküler sırasıyla Dirse Han Oğlu Boğaç Han Salur Kazan`ın Evi Yağmalanması Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Kazan Bey Oğlu Uruz`un Tutsak Olması Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Kanlı Koca Oğlu Kanturalı Kazılık Koca Oğlu Yegenek Basat`ın Tepegöz`ü Öldürmesi Begin Oğlu Emren Uşun Koca Oğlu Segrek Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz`un Çıkarması İç Oğuz`a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü Vatikan yazmasında kısa bir giriş ve altı öykü vardır Hikayet-i Han Oğlu Boğaç Han Hikayet-i Bamsı Beyrek Hikayet-i Salur Kazan`ın Evi Yağmalanduğudur Hikayet-i Kazan Begün Oğlu Uruz Han Tutsak Olduğudur Hikayet-i Kazılık Koca Oğlu Yegenek Bey Hikayet-i Taş Oğuz İç Oğuz`a Asi Olup Beyrek Vefatı Oluşturulma Tarihi Eylül 28, 2020 0234Türk Edebiyatında pek çok farklı akım ve hikaye türleri bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Dede Korkut Hikayeleridir. Oğuzların destanını anlatan Dede Korkut Hikayeleri en eski destansı hikayeler olması sebebiyle hakkında pek çok şey merak edilmektedir. Peki Dede Korkut hikayeleri nelerdir? Dede korkut hikayeleri özellikleri nelerdir? Sizlere Dede Korkut hikayeleri hakkında merak edilen tüm bilgileri Asya'da yaşamış olan en büyük Türk topluluğu Oğuzlardır. Çok uzun yıllar boyunca Orta Asya'da yaşamış ve daha sonra pek çok yere yayılmışlardır. Biz Türklerin birçoğu ise Oğuzlardan gelmektedir. Oğuzların en eski destansı hikayeleri ise Dede Korkut hikayeleridir. Dede Korkut Hikayeleri Nedir? Türklerin Şamanizm'e inandığı yıllarda şamanlara kopuz çalmayı öğreten hoca Dede Korkut'tur. Özellikle Türklerin Müslüman olduğu dönemde Müslümanlığı kabul edip halka yol gösterdiği de bilinmektedir. Dede Korkut hikayelerinde Orta Asya'da bulunan ve Anadolu dahil pek çok yere göç eden Türk boyları Oğuzların hikayeleri anlatılmaktadır. Bu hikayelerde Türklerin gelenekleri ve görenekleri, yaşayış şekilleri ve bunun gibi bir çok olay anlatılmaktadır. Bu olayların bazılarında Tüklerin Şamanizm'e veya Müslümanlığa inan bir topluluk olarak bahsedilir. Asırlar boyu anlatılan Dede Korkut hikayeleri 15. yüzyılda yazıya dökülmüştür. Bu şekilde kayıt altına alınan Dede Korkut hikayeleri edebiyatımızın en önemli eserleri arasında yer almaktadır. Dede Korkut Hikayeleri Kurucusu ve Öncüleri Kimdir? Dede Korkut hikayelerini anlatan kişi Dede Korkut'tur. Oğuzların ilk destancısı olarak bilinir. Hatta eserlerin pek çok yerinde ismi de geçmektedir. Bu nedenle günümüzde Dede Korkut hikayeleri olarak adlandırılmıştır. Hikayelerin içerisinde ismi Dede Korkut olarak geçmesine rağmen bazı yerlerde dede veya ata olarak da geçmektedir. Dede Korkut Oğuzların Kayı boyundan gelir. Bazı söylemlere göre İshak Peygamberin soyundan geldiği söylenmektedir. Ayrıca Dede Korkut'un soyundan gelenlerin Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Gazi olduğu bilinmektedir. Dede Korkut hikayelerin içerisinde geçmektedir. Türkler için bilge kişidir. Her konuda engin bilgiye sahip olan Dede Korkut gelenek ve göreneklerin en ince ayrıntısına kadar hakim olan kişidir. Toplumdan doğaya kadar her konuda bilgisi bulunmaktadır. Bu bilgiler dışında Dede Korkut'un Oğuz hükümdarlarına vezirlik yaptığı bilinir. Bilge kişiliği ile hükümdarlara danışmanlık da yapıldığı anlatılır. Dede Korkut'un 295 yıl yaşadığı bilinir ve Müslüman olarak öldüğü söylenmektedir. Dede Korkut Hikayeleri Özellikleri Dede Korkut hikayelerinin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz - Dede Korkut hikayeleri bir ön söz ve 12 hikayeden oluşur. - Eser içerisinde olağanüstü olaylar gerçeğe uygun bir şekilde aktarılmıştır. - Eser içerisinde Türklerin eski yaşam şekilleri anlatılmıştır. Ayrıca İslam dini ile ilgili özellikler de bulunmaktadır. - Dede Korkut eser içerisinde geçmektedir. Eser içerisinde geçen Dede Korkut meçhul biri ve halk ozanıdır. - Dede Korkut hikayelerinde Oğuzlar'ın boylar arasında yaptıkları savaşları ve kendi iç mücadeleleri anlatılmaktadır. - Hikayedeki konular, aşk, yiğitlik, kahramanlık ve boylar arasında yapılan savaşlardır. - Dede Korkut hikayeleri 15. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. - Dede Korkut hikayeleri eserinin yazarı ise belli değildir. - Nesi ile nazım iç içedir. - Eser Azeri Türkçesi ile oluşmuştur. Dede Korkut Hikayeleri Sanatçıları Dede Korkut hikayelerinin mimari Dede Korkut'tur. 15. yüzyılda yazıya geçirilmiş olan Dede Korkut hikayelerinin yazarı belli değildir. Dede Korkut Hikayeleri Eserleri Dede Korkut hikayelerinin edebiyatımızdaki önemi oldukça büyüktür. 15. yüzyılda yazıya geçirilmiş olan Dede Korkut hikayelerinden bazıları ise şunlardır - Dirse Han Oğlu Boğaç Han - Salur Kazan'ın Evi Yağmalaması - Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek - İç Oğuz'a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü Ülkemizin zengin Türk medeniyetinin sahip olduğu için hem yazılı olarak hem sözlü olarak uzun bir geçmişi sahiptir. Bu zengin kültür ögeleri asırlarca devam ederek farklı toplum sınıfları arasında hayati ve önemli bir rol oynamıştır. Böylece bu bölgenin çocukları ve bu eski miras sahipsiz değil. Konuyu derinlemesine inceledikten sonra, çocuk edebiyatının ana ve en önemli bölümlerinden birinin daha çok çocuğu çeken ve onları hikâyeden daha fazla etkilenmesini sağlayan yazılı ve sözlü öyküler ve anlatılar olduğunu fark ettik. Dede Korkut Kitabı, destandan halk hikâyesine geçiş döneminin en önemli eseridir. Eski Türk gelenekleri, inanışları ve pratikleri ile ilgili bilgiler sunması ve içerisinde yer alan atasözü, deyim, ağıt, alkış-kargış örnekleri bakımından da eşsiz bir kaynaktır. Dede Korkut Kitabı’nda Dini Özellikleri olan Dede Korkut, ermiş veya peygamber tipi olan ve din adına mücadele eden veya eylemlerini dini bir itikat ve kuvvetle yapan, zor durumda kalanlara yardım eden, insanlara umut dağıtan ve türlü olağanüstü niteliklere sahip bir Türk unsurudur. Dede Korkut kitabı, bir mukaddime ve on iki hikâyeden oluşan bir eserdir. Aşağıda kısaca özetini vermeye çalışacağım; Birinci hikâyede Dirse Hanın koç yiğitleri, bir iftira ile oğlu Boğaç Hanı babasına öldürtmeye kalkarlar, başaramayınca Dirse Hanı kâfirlere teslim ederler. İkinci hikâyede Kazan Han, beyleri ile eğlenir ve avlanırken, kâfirler tarafından obası basılır; annesi, karısı, oğlu esir alınır, Kazan Han ve arkadaşları esirleri kurtarmaya çalışırlar. Üçüncü hikâyede bir düğün esnasında kâfirler, Beyreki kaçırır. Dördüncü hikâyede Kazan Han, oğlu Uruza mücadele dersi verirken, Uruz esir düşer. Beşinci hikâyede Deli Dumrul, Azrail ile karşılaşır ve ona mağlup olur. Altıncı hikâyede Kan Turalı, Trabzon tekfurunun kızını almak için üç canavarla güreşir. Yedinci hikâyede Yigenek, esir babasını kurtarmak için kâfirler ile savaşır. Sekizinci hikâyede Basat, bir Tepegöz ile mücadele eder. Dokuzuncu hikâyede Begil, bir şeref meselesi yüzünden Kazan Hana kızar, ona isyan etmek ister Lütfü Kerem BAŞAR Onuncu hikâyede Segrek, esir olan kardeşini kurtarmak için mücadele eder. On birinci hikâyede Kazan Han, uyurken düşmanlar tarafından esir edilir ve oğlu tarafından kurtarılır. On ikinci hikâyede bir haysiyet meselesi yüzünden dış Oğuzlar, iç Oğuza isyan ederler Kaplan, 2002 14-15. Bu yazıda sekizinci hikâyeni ele almışız. Bu hikâyede Tepegüz’ün kimliğine çocuk felsefesi üzerinden bakmaya çalışacağız. Konur Koca, Saru Çoban’ın peri adlı kızıyla günah yapması Oğuz elinin başına zeval getirdi. Her kes hata yapa bilir ama bakarsın bir hatanın bedelini tüm aile veya millet ödemiş olur. Onun için her kes bir işi yapmadan önce iyi düşünmesi lazımdır. Onun için fikir ve düşünce çok önemlidir. Kuran da akıl sahibi insanları muhatap alır. Bu sebeple bu yeti/kuvve uzun izahatlar yapılması gereken bir konudur. Akıl kelimesi ve türevleri Kuranda 49 defa geçmektedir Ahmet GÜNDÜZ/ Hayvanlarda Aklın Varlığının Kuran Çerçevesinde Değerlendirilmesi. Kuran uygulamaya ve insanlığın mutluluğuna yönelik bir Aklı ve yetenekleri diğer yaratıklara karşı üstünlük sağlarken, zayıf olarak yaratılmış olması,2 musibetler karşısındaki sabırsızlığı, nefis ve şeytan karşısında sıkıntıya düşmesi,3 niyetler, amellere açılan kapılardır ve ancak niyet hayır olduğunda akıbet hayır olabilir. Niyetlerin temizliği, arınmışlığı ve halis oluşu kadar amellerimiz ihlaslı sayılabilir. Bu yüzden Rabbimiz, ancak samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder. Nesaî, Cihad, 24. Çocuk Nedir? Tüm çocuklar geleceğin doğulmamış güneşleridir. Bugün çocuk dediğimiz varlık, yarın devletin, milletin vb. bu gibi önemli kurum ve kuruluşların yöneticisi olur diye çocukluk hayatını yaşaması engellenmemelidir. Bu sebeple onlarla çocukluk muamelesi yapmamız lazımdır. Çocuk, bebeklik ve ergenlik dönemi arasındaki insan, Çocuk olarak tanınır. Ama çocuk ve çocukluk sınırsız bir yaş grubudur. Bakarsın 5 yaşındaki insanla 50 yaşındaki insan, aynı düşünceyi paylaşıyorlar. Peki, Biz Toplum Olarak Çocuk Kelimesinden Ne Anlıyoruz? Çocuğu tam olarak sahipleniyoruz, yanı yerine karar alabileceğimiz bir kişilik, söz hakkı olduğu durumlarda bile söz hakkı vermeye değer görmediğimiz bir karakter. Çocuk çok önemli, hatta kelime olarak bile çok önemlidir. Çocuk dediğimiz de çocuğun hayata bakışını ve yansıtmalarını önce tarafımızdan çocukken içimizde yaşamış olduğumuz, ancak buruza açığa, içimizden dışarıya çıkarmak anlamında veremediğimiz tüm istekleri, bir bütün olarak hatırlamalıyız. Çocuklar Hepsi sevgi tohumudur, sepilmişler vatan toprağına, çocuk topraktır, kendinde her şeyi bitire bilir. Bakarsın güzel çiçekler açar, bakarsın meyveli bir ağaç olmuş. Sadece iyi bakmalıyız, iyi düşünceler, iyi fikirler vermeliyiz ve bu eğitim sisteminde çocuk felsefesi ortaya çıkar. Felsefe Nedir? Arapça kökeni Eski Yunanca philosophía φιλοοφία kelimesiyle bağlıdır. Felsefe kelimesi iki bölümünden oluşur, Philia sevgili demektir ve Sophia bilinç anlamına gelir. Bu yorumla, bilgi sevgisi ve bilimi ve bilinci seven anlamına gelir. Çocuk felsefesi çocuk eğitimi alanında daha çok sonuçları gözlemlenebilen uygulamalara dayanmaktadır. “Çocuk felsefesi” kavramı, felsefe literatürü içerisinde ilk defa 1953 yılında Karl Jaspers tarafından kullanılmıştır Bkz Jaspers 1953. Almanca “Kinderphilosophie” veya “Philosophie für Kinder”, İng. “Philosphy for Childern” olarak geçen terim; “çocuk” ve “felsefe” kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur Zeki KARAKAYA. Bu kavram Türkçeye “çocuk felsefesi” veya “Çocuklar İçin Felsefe” olarak çevrilebilmektedir. Çocuklar ve Topluluklar İçin Felsefe P4C yöntemi, 1970’lerin başında Amerikalı felsefeci Matthew Lipman 1923-2010 tarafından geliştirilmiştir. Bizim kendi edebiyatımızda çok eskiden "Dede korkut" kitabı vardır. Çocuk felsefesinin bu türü aklı kullanmaya ve düşünceyi geliştirmeye yönelik çalışmalardır Bkz. Ayrıntı Karakaya 2005 342. Çocuk İçin Düşünce Felsefesi Ne Demektir? Bütün dünyada olduğu gibi çocuklar dünyanın en önemli varlıklarıdırlar. Bunu anlayan devletler için eğitim ve öğretim çocuklar için masraf değil büyük bir devlet yatırımıdır. Zaman şartlarına bağlı olarak eğitim ve öğretimi çocuklar için önemlidir. Geliştirme çabalarının yanında çocukları ezberci eğitim ve öğretim kültüründen kurtarmak ve onları düşünen ve üreten bireyler olarak yetiştirmek için yoğun çalışmalar olmalıdır. Çocuklar düşünme tarzını çocukluk zamanında öğrenmeliler ve düşündükçe hareket etmeği bilecekler. Yaptıkları hatayı düşündükçe halledip hata sayısını düşürecek düşünceye sahip olacaklar. İslami eğitimde, bir insanı herhangi bir şekilde büyüten ve her şeyden üstün tutan sebep sadece düşünce sahipliğidir. Sahip olduğu düşünce sebebiyle iyi düşüne bilir, iyi kararlar alabilir ve özgürce hayatına devam edebilir. Düşünme, insan ruhunu yeniden biçimlendirebilir ve eğitebilir. Aslında düşünme, otoriteyi kullanmak ve karar almak için gerekli bir koşuldur. İyi kararlar almak için daha önceden doğru ve isabetli düşünme oranına bağlıdır. Alınacak ve verilecek kararların doğruluk ve isabetlilik oranı ona bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'de insan ve hayvan arasındaki fark, sadece "düşünce gücü ve otorite gücü" geçip. Bu nedenle insan, tüm canlı varlıkların üstündedir. Düşünce gücü insan için en yüksek ayrıcalıktır. Dede Korkut Kitabı'na Kısaca Bir Bakış Dede Korkut Kitabı'nın asıl adı, eserin giriş kısmında belirtildiği üzere, “Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı” anlamına gelen "Kitab-i Dede Korkut Ala Lisan-i Taife-i Oğuzan"dır. Kitap, on iki hikâye ve bir mukaddimeden oluşmaktadır. Tüm hikâyelerin sonunda Dede Korkut veya Ozan Dede sazıyla-kopuzuyla meydana gelip belagatli ve öğüt verici sözleriyle hikâyeyi sonlandırır. Dede Korkut Kitabı, destandan halk hikâyesine geçiş döneminin en önemli eseridir. Eski Türk gelenekleri, inanışları ve pratikleri ile ilgili bilgiler sunması ve içerisinde yer alan atasözü, deyim, ağıt, alkış-kargış örnekleri bakımından da eşsiz bir kaynaktır. Dede Korkut Kitabı’nda dini özellikleri olan, ermiş veya peygamber tipi olan ve din adına mücadele eden veya eylemlerini dini bir itikat ve kuvvetle yapan, zor durumda kalanlara yardım eden, insanlara umut dağıtan ve türlü olağanüstü niteliklere sahip bir kült unsurudur. Dede Korkut İran, Afganistan, Kafkasya, Azerbaycan ve diğer bu gibi yakın bölgelerde kullanılan Türkçede ده ده قورقود / Dədə Qorqud, İstanbul Türkçesinde Dede Korkut, Türkmencede قورقوت آتا / Gorkut-Ata olarak bilinmektedir. "Dede korkut" kitabı Orta Çağ dönemi dünya edebiyatının en önemli klasik şah eserlerinden biridir. Bu kitap bir giriş ve on iki destan öyküsü içeriyor ve Türklerin milli destanı olarak kabul edilmekle birlikte sadece Türkler değil, aynı zamanda "İlyada", "Odyssey", "Don Kişot", "Mahabharata", "Hamlet" vb. şah eserlerle beraber bütün dünyalılara aittir. Yeri gelmişken kaydedelim ki, Dede Korkut’un şu an üç nüshası bilinmektedir. Birincisi Vatikan; İkincisi Dresden ve Üçüncüsü ise Tahran Nüshasıdır. Tahran Nüshasını değerli üstadımız Türkmen Sahra’lı ünlü koleksiyoner Muhammed Veli Khoca Tahran’da faaliyet gösteren bir kütüphaneden elde etmiştir. Tahran nüshasını daha önemli kılan bir konuda bu nüshanın 13 boydan oluşması ve diğerlerinde olmayan 13. nüshada “Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesiyle İlgili Hikâye”dir. Tahran Nüshasında Kafkasya, Azerbaycan, İran ve Anadolu bölgesindeki yer ve şehir adlarının daha çok kullandığı görülmektedir. Karadağ, Tebriz ve İsfahan gibi Türk şehirlerinin adı daha çok kullanılan şehir ve bölgeler arasındadır Muhammetzade, S., 2018. Muharrem Argın kitabının ikinci cildinde şöyle diyor "Dede Korkut'un kitabı şüphesiz Azerbaycan topraklarına aittir. Bu gerçeği açıkça gösteren hikâyelerde kullanılan yer, aşiret isimlerinin yanı sıra kitabın edebi dili de bu bölgenin özel mührünü ve damgasını taşımaktadır. Muharrem Argın’ın bu tespitinin doğruluğuna dair son dönem Tahran’da bulunan “Dede Korkut” üçüncü nüshasının içeriyi de birer örnektir. Muhammet Fuat Köprülü’ye göre, Dede Korkut'un öyküleri derlemesi İslam öncesi köklere sahiptir ve bu İslam öncesi köklerin izleri onda görülebilir. Bu hikâyeler yüzyıllardır sözlü olarak aktarılmış ve nihayet yazılmıştır. Türk edebiyatı tarihinin büyük âlimi Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün “bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” diye ifade etmiştir Muhammetzade, S., 2018. Tepegüz Nasıl Bir Yaratıktı? Tepegöz, Türk mitolojisinde de adı geçen tek gözlü dev’dir. Değişik Türk dillerinde Tübegöz, Töbököz, Töpekös olarak da söylenir. Bugün pek çok ülkede, alanda uzman kişi ve kurumlar, çocuklarla ve eğitimcilerle çalışmakta, uluslararası topluluklar içerisinde bilgi ve deneyimlerini paylaşmakta, öğrenme konusunda değişen ihtiyaçları gözeterek alanın gelişmesine katkı sağlamaktadır. Tepegöz’ün yok edilmesiyle toplum da huzura kavuşur. Çünkü Tepegöz aynı zamanda toplumdaki ahlaki sapmayı da ifade eder. Bu sapma Sarı Çoban’ın “tamah idüp” peri kızına sahip olmasıyla başlamış, sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde, Tepegöz ile felakete sebep olmuştur. Dinî-tasavvufi açıdan, bütün bu felaketlere sebep olan şey nefistir, ölçüsüzlüktür, taşkınlıktır Muhammetzade, S., 2018. Tepegüz Hikâyesi Tepegöz’ün hikâyesi, daha doğrusu dünyaya gelişi, bir günahla başlar. Tepegöz’ün doğumuna sebep olan hikâyede şu şekilde anlatılır “Oğuz bir gön yaylaya göçtü. Aruzun bir çobanı var idi, adına Konur Koca Saru Çoban derlerdi. Oğuzun önünce bundan evvel kimse göçmez idi. Uzun pınar demek ile meşhur bir pinar var idi. Ol pınara periler konmuş idi. Nagehan’dan koyun ürktü. Çoban irgece kakıdı ileri vardı. Gördi kim peri kızları kanat kanada bağlamış uçarlar. Çoban kepeneğini üzerlerine atdı, peri kızınun birini tutdı. Derhal Günah eyledi. Günahtan sonra peri kızı kanat açıp uçar ve Konur Koca Saru Çobana şöyle söyler “Çoban bu yıl tamam olacak, men de emanetin var, emanetini gelen yıl tam burada gelip alırsın. Ama bu emanet Oğuz eline büyük bir bela olacak.” Çoban bu durumdan korkar. Bir yıl olduktan sonra çoban yine aynı yere gelir ve yerde parıl-parıl parlayan bir kütle görür Ergin, M., 2009 207. Bir sene geçtikten sonra çoban aynı yere gelir ve peri çobanın emanetini getirmiştir. Bu büyük, şekilsiz ve acayip bir yığındır. Çoban bunu görünce orada bırakıp kaçar. Bayındır Han’ın gezintiye çıkan beyleri bu yığına denk gelirler. Atlarından inip tekmelerler ve tekmeledikçe yığın büyür. En sonunda Aruz Koca’nın mahmuzu denk gelince yığın yırtılır ve içinden tepesinde gözü bulunan bir çocuk çıkar. Aruz Koca bu çocuğu evlat edinir. Bir kazan sütle doymaz. Biraz büyüyünce çocuklarla oynamaya başlar, fakat çocuklara zarar verir. Aruz, Tepegöz’ü evinden kovar. Tepegöz’ün peri annesi gelip parmağına büyülü bir yüzük takar. Bu yüzük sayesinde Tepegöz’e ok veya kılıç işlemez. Tepegöz yüce bir dağa yerleşir ve yol kesip insanları öldürmeye ve yemeye başlar. Oğuz beyleri toplanıp saldırsalar da Tepegöz onları helak eder. En sonunda Dede Korkut, Tepegöz’le konuşmaya gider ve yemesi için günde iki adam ve beş yüz koyun haraçta anlaşırlar. Sevgili peygamberimizden şöyle bir rivayet var “Ameller niyete göredir”. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Bu dünyada hiçbir amel iyi veya kötü cevapsız kalmaz. Cahil Çobanın günahı sadece kendi hesabına yazılmadı. Bir yanlış hareket, bir aileni, bir devleti, bir tarihi dönemi uçuruma götüre bilir. Bu yansımaya dayanarak, neyi sevdiğini seçebilir Yani, insan seçiminin gücünde zorlama yoktur, baskı yoktur. Potansiyel bir yetenek olarak yaratıcılığın beslenmesi gerekiyor, çünkü bu yetenek, tüm insan yetenekleri gibi, doğurganlığın gölgesi dışında çalışmayacak. Tepegöz ise bir dev tipi olarak başlı başına olağanüstü niteliklere sahiptir. Onun tek gözlü olması en ayırıcı niteliğidir. Tepegöz, perinin oğlu olarak dünyaya gelir. Oğuz ilinden bir insanın doğadışı bir varlıkla girdiği ilişki kötü sonuçlara yol açar. Günah, buna bağlı olarak yaşanan ahlak çöküntüsü topluma büyük bir zarar verecektir. Bu zarar da Tepegöz tipiyle sembolik olarak metinde yer almıştır. Tepegöz, tepesinde tek bir göze sahiptir. Burada normal olana dair tüm sistematik yapı bozulmuştur. Tüm normal canlılar iki gözlüdür. Normal bir insan gibi süt ememez. Çocuklarla oynayamaz, topluma uyum sağlayamaz. Bu sebeple o olağan bir çocuktan farklıdır, olağan toplumsal yapıya uyumsuzdur. Perinin verdiği yüzük sayesinde hiçbir şekilde zarar görmemesi de bir diğer olağanüstü niteliğidir. Sonuç Insan degıl Akılsız kötü Bunu söylemek ya da buna inanmak kolay. Genel olarak, kötü bir davranıştan bahsettiğimizde bunun karakterle ilgili olduğunu düşünürüz. “Kötü” insanlar “kötü” şeyler yaparlar. Araştırmacılar ise bu düşünce modelinin çok yetersiz olduğunu söylüyorlar. Çünkü “iyi” insanlar da “kötü” şeyler yaparlar. Neden mi? Birçok sebep sayılabilir ve tartışılabilir. Tepegüz zatan ıstersede iyi olamaz zaten o gunahla dunyaya gelmış. Tepegüz, tepegüz yapan nedir? Düşüncelerim mi, duygularım mı, anılarım mı? Yoksa başkalarının günahı mı? İnsan kendi duygu, düşünce ve davranışları için ne kadar sorumludur? Bu dünyada tüm canlılar masum olarak dünyaya gelirler ama şartlar sebebiyle değişiklik yapılır. Perı nasıl bir yaratıktır? Dede Korkut Kitabı’nda peri, Basat’ın Tepegözü Öldürdüğü Boy anlatısında yer alır. Perinin bu anlatıda rolü kısa fakat önemlidir. Periler, dünya ve cennet arasındaki bir diyarda yaşayan, büyüsel güçlere sahip ve çoğu zaman cinler ve düşmüş meleklerle ilişkilendirilen varlıklardır. Genelde dişidirler. Çoğu zaman tehlikeli ve olumsuz özelliklere sahip oldukları düşünülür. Türk masallarında özellikle Türkiye sahasında periler insan veya hayvan şekillerinde olabilen, genellikle güzelliğiyle ön planda, büyüsel güçlere sahip, doğadaki su kaynakları, ormanlar, ağaçlar ve kuyularda yaşayan, olumlu veya olumsuz eylemlerde bulunabilen olağanüstü varlıklardır Sarpkaya, 2014 98-100. Anlatıda periler ünlü ve önemli bir nehirdedirler. Burada perilerin doğa ruhları olarak düşünülmesinin bir izini görebiliriz. Peri, çobanın karşısına kutsallık atfedilebilecek, Uzun Pınar adıyla bilinen meşhur bir pınarda çıkar. Perinin bulunduğu yer herhangi bir saygısızlığın yapılmaması gereken, kutsiyet anlamında ve yaşamsal bir kaynak olması bakımından önemli bir yerdir. Perinin herhangi bir olumsuz nitelikle yer almaması da onun bu kutsallığın bir parçası olduğunu düşündürür. Ayrıca İslamiyet açısından büyünün yasak olması ve cin, peri gibi varlıklardan gelecek herhangi bir şeyin kesinlikle yasak ve tehlikeli görünmesi çobanın periyle kurduğu ilişki sonucu topluma büyük bir tehlike olarak dönen Tepegöz tipiyle işlenmiştir. Buradaki olağanüstü varlıklar olan Tepegöz ve onun annesi peri, İslami açıdan kutsal kabul edilen varlıklar değildir. Perinin olağanüstü niteliği metinde doğrudan belirtilmemişse de peri genel tasavvurdan olağanüstülük niteliğini taşır. Ayrıca doğurduğu Tepegöz ve ona verdiği büyülü yüzük onun olağanüstü nitelikleri arasında sayılabilir. Sonuç Tüm hikayelerde perı maskelı karekter olarak tanıtılır, güzelığı ile her kesı kandıra bilir ama sadece akilı insan allanmaz! Bu bölümde haksızlığa oramış ve amanetı vermış ve entıkamını almış. Bu dunyada hıç bır şey karşılıksız değıl, kütüye kütü iyiliğe iyilik! Konur Koca Sarı Çoban kimdir? Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdi. Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdi. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma, kızın derdinden, benzi sarardı. Toplumda belli bir statüye sahip olduğu için gerçekleştirdiği bu eylemin cezasını yine toplum çeker. Periden doğan Tepegöz, sadece çobanın değil; tüm Oğuz toplumunun başına felaket getirir. Doğanın kurallarının ve kutsallığının ihlali, sadece bu ihlale sebep olan bireye değil; tüm topluma ceza verir. Tüm bu doğatoplum sembolizminin yanında doğrudan doğruya meşru olmayan bir ilişki, bir günah de Oğuz toplumuna zarar verir. Bu özellikleriyle peri doğayla ilişkili bir olağanüstü tiptir. Tepegöz, Oğuz boyundaki her bireyin doğayla ilişkisinde bir uyarıcı niteliği taşır. Doğaya verilecek zarar, kontrol edilemez büyüklükte bir tehlikeyi beraberinde getirecektir. Bir başka özellik ise günah kötü ve kabullenilemez bir eylem oluşuyla ilgilidir. Konur Koca Sarı Çoban anlatıda verilen bilgiye göre sıradan ve önemsiz biri değildir. O, Oğuz’un en önünde göçen kişidir, bir yol gösterici ve rehberdir. Hikâyenin sonucunu şöyle anlaya biliriz Açgözlülük; Şehvet düşkünlüğü; Korkaklık; Bunun içim derler, “Sadece kendini düşünen insan kahraman olamaz”. Biz diliyoruz ki, herkes hata yapar. Asil olan hatasını bilmektir, bilip ve hatasını kabul etmektir, Hatasını güzelce düzeltmektir. Düzeltip bir daha yapmamaya çalışmaktır! Bu hikâyede Konur Koca Sarı Çoban yaptığı hatanı kabul etmedi, yanı kabul etmekten korkutu ve çekindi! Bizim bu karakterimiz oldukça çok korkak. Bu korkak insan, oğuz elinin önderi! Bu önemli görev halk tarafından konur koca sarı çobana verilmiş yanı, halk iyi düşünmeden önder seçmiş! Biliyoruz ki öğrenme çağında çocuklarımız hatalarından da çok şey öğrenebilirler. Hem hatadan yola çıkıp doğruyu bulmayı, hem hata yapınca neler yapabileceğini, nasıl telafi edebileceğini, hem de hata yapma korkusuyla geri durmamayı, cesur olmayı öğrenektir. Biz yetişkinlerin “hatalarını görebilmek, telafi edebilmek ve ondan ders çıkarabilmek” yolunda onlara nasıl destek olduğumuz ise kilit bir öneme sahip. Basat Hikâyesinden Alınacak Öğütler Tepegöz hikâyesi bugüne kadar çeşitli boyut ve yönlerden ele alınıp incelenmiş olmasına rağmen yine çalışmaya ihtiyaç görülmektedir. “Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü” hikâyesinde, bölüm olarak metni verip sonra kısaca çocuk felsefesi üzerinden anlamlı yorumlar ile devam edilecek. Hikâye şöyle başlar ve devam eder “Bir gece otururken düşman, Oğuz kavmine saldırır. Saldırı sebebiyle göç etmek zorunda kalan Oğuz beylerinden Aruz Koca, küçük çocuğunu yolda düşürür. Bir aslan çocuğu bulup götürür ve besleyip büyütür. "Oğuz, gene eyyamıyla gelip yurduna kondu". Sazlıktan çıkan ve aslanın besleyip büyüttüğü çocuk, aslan özellikleri gösterir. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırlar. Oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Oğuz beyleri toplanır, çocuğu aslanın ininde yakalayıp getirirler ve her seferinde çocuk aslan yatağına geri kaçar. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardeşinin adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Dede Korkut, çocuğu insan olduğuna inandırdı ve ailesi ile birlikte yaşamaya ikna etti. Ona iyi atlara binip iyilerle arkadaş olması için telkinlerde bulunup, aile fertlerinden kardeşinin adını söyleyerek Basat adını verir”. Burada aslanın; gücü, kuvveti ve koruyuculuğu simgelediğini biliyoruz. Budist mitolojide ve Budist Türklerde aslan aynı zamanda Tanrı’nın sembolüdür Çoruhlu 2011 160. Basat-Tepegöz birlikteliği söz konusudur. Aruz Koca Tepegöz’ü evlatlık edinerek Basat ile birlikte büyütür. Oğlum Basatla besleyeyin dedi” Özçelik 2005 754. Tepegöz’ün biyolojik babası Sarı Çoban tarafından terk edilirken Aruz Koca tarafından evlatlık edinilip Basat ile birlikte büyütülmek istenmesi, bize göre, anlatıcının Basat ile Tepegöz’ün aslında aynı kişilik olduğunu gösterme çabasından kaynaklanmıştır. Bunlar aynı kişiliğin farklı iki yönünü ifade eder. Alınacak sonuç şudur İnsanlık; Cesaret; Korkmazlık; Akıllılık; Mömin; Basat tam olarak bir kahraman ve akıllı insan, bir beyzade olarak dünyaya gelmiş, ama bir kutsal sanılan hayvan tarafından yanı Aslan tarafından büyütülmüş. Kahraman olmak için, iyi insan olmak için, sadece cesur ve akıllı olmak lazımdır. İyi bir insan olmak için, iyi ve maddi koşullara sahip olmamıza gerek yok. Zor koşullarda yaşamak insanı bilge ve cesur yapar. Sonuç Dede Korkut Kitabı’ndaki anlatılar Türk milletinin devlet, toplum, aile ve birey gibi unsurlarının yanı sıra din, inanç, doğa, doğaüstü ve olağanüstü tasavvur ve görüşlerini içeren ve yansıtan çeşitli konulara sahiptir. Geleceğe örnek insan tipleri sunan bir "Töre" kitabıdır. Bu kahramanların başından geçen olayları tayin ve tespit eden unsur ise, binlerce yıldan beri süzülüp gelen “Türk Töresi”dir. Dede Korkut Hikâyelerinde atlı göçebe yaşam tarzının bir gereği olarak, kendi boyunu koruma, tabiata ve düşman kavimlere karşı güçlü olma ve kendilerini savunma amacıyla sürekli mücadele içinde olmak, insanlara ister istemez savaşçı ve mücadeleci bir kimlik kazandırmıştır. Azerbaycan halk edebiyatının zengin hazineleri arasında yer olan destansı-kahramanlık öykülerinin bir örneği olan Dede Korkut hikâyeleri özel bir yer edinmiştir. Böylece Birleşmiş Milletler Bilim, Kültür ve Eğitim Teşkilatı UNESCO tarafından 1999 Dede Korkut yılı ilan edilmiştir. Nazila CAVADBEYLİ JAVADPOUR* Kaynakça ilgili bk. Buharî, Cenaiz, 80; Müslim, Kader, 23. 2. Bk. Rum, 30/54. ayetini yorumlayan Zemahşerî, insanın yaratılıştaki geçirdiği devreleri bir acizlik olarak değerlendirir. Bk. Tefsir, III/208. 3. Bk. Nisa, 4/28; Fussilet, 41/49; Maide, 5/31. Cavadbeyli, R., 2019. Türk İran’a Persliğin Dayatılması, Astana Yayınları, Ankara. Cavadbeyli, R., 2014. “Dünden Bugüne Gerçek İran“, Devlet Dergisi, Sayı55, Yılı 16, Mümin Topcu,2019. “BASAT’IN TEPEGÖZ’Ü ÖLDÜRDÜĞÜ”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Kış -2019 Cilt18 Sayı69 354-372. *“Über die Aktivitäten des IAPC ausserhalb der Vereinigten Staaten”. çev. Barbara Brüning. In Zeitschrift für Didaktik der Philosophie ZDP, 6. Jg. 1984a. Martens, Ekkehard Philosophieren mit Kindern - zur Konzeption des Unterrichts. // Stand *Philosophische Gespräche mit Kindern, Berlin 1989 *Aktulum, K. 2018, Ocak. "İmgelemin Antropolojik Yapıları" ve Folklor 12 27, 2018 tarihinde researchgate arı_Ve_Folklor_Gılbert_Durandın_Arketıpsel_Sınıf adresinden alındı *[2001]. “Dede Korkut Hikâyelerindeki Şahıs Kadrosunun Karakter Yapıları Bakımından İncelenmesi” *GÖK B. “Harakani Menkıbelerinde ve Kültürümüzde Aslan Figürü”, Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S 15, ss. 135- 159. *GÜVENÇ A. Ö. [2014]. Halk Anlatılarının Yeniden Yazımı Sürecinde Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi Hikâyesi 1923- 2013, Ankara Gece Kitaplığı. *KORKMAZ R. [2000]. “Fenomenolojik Açıdan Tepegöz Yorumu”, Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni, Ankara Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., ss. 259- 269. KORKMAZ R. [20 *YILDIZ N. “Türk Destanlarında Kötü Huylu Devler”, Millî Folklor, Yıl. 22, S. 87, ss. 41-51. *BAYAT F. [2003]. Korkut Ata Mitolojiden Gerçekliğe Dede Korkut. Ankara Karam Yay. *ABDULLAH K. [2012]. Mitten Yazıya veya Gizli Dede Korkut, Aktaran Ali Duymaz, İstanbul Ötüken Neşriyatı. *Eliade, M. 2003. Dinler Tarihine Giriş. İstanbul Kabalcı. *Özçelik, S. 2005. Dede Korkut. Ankara gazi Kitapevi. *ÖZKAN N. [1994]. “Dede Korku Kitabı’nda Dini-Tasavvufi Unsurlar”, Millî Folklor, S. 21, ss. 67- 73. *TAMAY S. [2009]. “Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü Anlatması’nda Asalet, Güç ve Bilgeliğin Zaferi”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Cilt IX, S. 1, ss. 161- 171. *KORKMAZ R. [2000]. DEDE KORKUT KİTABI’NDA OLAĞANÜSTÜ TİPLERFenomenolojik Açıdan Tepegöz Yorumu”, Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni, Ankara Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay., ss. 259- *Mercatante, Anthony S. ve James R. Dow. Encyclopedia of World Mythology And Legend. 3rd Edition. New York Facts on File, 2009. Seçkin SARPKAYA, “DEDE KORKUT KİTABI’NDA OLAĞANÜSTÜ TİPLERDEDE”, Millî Folklor, 2015, Yıl 27, Sayı 107 Cavadbeyli, R., 2016. “Milli Hareket Her Yönüyle”, Devlet Dergisi, Erişim Tarihi // Gül Saraçoğlu Ortak, Risk Danışmanlığı Deloitte Türkiye kotu-insanlar-ko *Muhammetzade, S., 2018. “گزارشی از همایش تخصصی حماسه های دده قورقود و نسخه های خطی آن/ Dede Korkut Üçüncü Nüshasının El yazmasına Dair Rapor”, Dr. Muhammetzade Sadik Düzgün Resmi Sitesi, Erişim Tarihi * Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi, “Selçuk Medeniyet Merkezi”nin Kurucusu, İran, Azerbaycan, Tebriz. E-Posta[email protected] DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HANDirse Han'ın çocuğu olmamaktadır. Dirse Han çocuğu olmadığı için karısına hesap sormak ister ancak kendisini öğüt verilirken bulur. Kendisine verilen nasihatları dinleyen Dirse Han insanlara yardım eder ve onların hayır dualarını alır. Bu olayların ardın sağlıklı bir erkek çocuğu olur. Dirse Han'ın oğlu büyüyerek Bayındır Han'ın boğasıyla güreş tutar. Öyle bir yumruk atarki boğa ölür. Bu durum Dede Kokut tarafından beğenilir ve kendisine "Boğaç Han" adı verilir. Boğaç Han'ın kazandığı şan ve şöhret babası tarafından kıskanılır ve Dirse Han'ın 40 adamı sürekli olarak oğul babasına kötülenir. Bir av esnasında babası oğlunu ok ile vurur. Boğaç Han yaralanır ancak annesinin sütü ve dağ çiçeği ile yaraları iyileşerek derman bulur. Daha sonra bu 40 adam Dirse Han'ı kaçırırlar. Bunun üzerine Bohaç Han babasını kurtarır ve bunun ardından babasıda tahtı Boğaç Han'a KAZANIN EVİNİN YAĞMALANMASISalur Kazan bir şenlik sırasında sarhoş olur ve ava çıkmak ister. Böylelikle hikayede başlar. Oğlu Uruz'u çadırda bırakmak istemesine dayısı her ne kadar karşı çıksada başarılı olamaz ve Salur oğlunu bırakıp ava çıkar. Ava çıkmasını fırsat bilen düşmanları baskın düzenlerler ve Saru Kulmaş'ı, Karaçuk çobanın iki kardeşini öldürüp, Saluk Kazan'ın karısını, annesini ve oğlunu tutsak ederler. Av esnasında Salur Kazan kötü bir rüya görür ve kardeşi Kara Göney'e yorumlamasını ister. Kara Göne'nin olumsuz tabirleri karşısında korkuları daha da artan Saluk Kazan avı bırakarak evine döner. Ancak çok geçtir. Olanları gördükten sonra ailesini aramaya BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREKBamsi Beyrek Banıçiçek ile beşik kertmesi olmalarına rağmen birbirlerini tanımamaktadırlar. Bu ikili ayrı ayrı avlanırken tesadüfü bir şekilde karşılaşırlar. Karşılaşmalarının ardından araların çıkan bir münakaşadan ötürü birdenbire güreşe tutuşurlar. Ancak birbirlerine üstünlük kuramazlar çünkü güçleri birbirlerine eşittir. O esnada Bamsi Beyrek kendisini izleyen yiğitlerin olduğunu farkeder ve onların diline düşmemek için Banıçiçek'e bir yumruk atarak kazanır. Bamsi Beyrek esir düşer ve tam olarak 16 sene birbirlerini görmezler. Bu kadar uzun bir sürenin ardından Banıçiçek evlenmek zorunda kalır. Tamda düğün günü Bamsi Beyrek gelir ve Banıçiçek'i alır. Aradan geçen yılların ardından Aruz Bamsi Beyrek'i dostluk içerisinde obasına davet eder. Ancak bu bir pusudur. Bamsi'yi yakalatıp sağ kolunu hikayede Türk kültüründe kadın ve erkeğin eşit olduğu BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKÂYESİKazan Bey'in oğlunun henüz bir kan akıtamaması ve baş kesip isim sahibi olamaması Kazan Bey'i çok üzmektedir. Bunun üzerine oğlu babasından kendisine nasıl savaşılacağını ve kan döküleceğini öğretmesini ister. Bunun üzerine Kazan Bey oğlunuda alarak ava çıkar. Ava çıktıkları sırada düşmanla karşılaşırlar ve Kazan Bey savaşmaya başlar. Oğlunada sadece izlemesini söyler. Her ne kadar oğlu izliyor gibi yapsada gizliden gizliye savaşmaktadır. Mücadelenin sonunda Kazan Bey oğlunu bulamaz ve eve gider. Ancak orda da bulamaz ve savaştıkları alan geri döner. Burada oğlunun kılıcını gördüğü an esir düştüğünü anlar ve düşmanla tek başına savaşa girer. Ancak savaşı kazanamaz ve diğer Oğuz Beylerinden yardım ister. Bu yardımla savaşı kazanırlar ve döndüklerinde 7 gün 7 gece boyunca ziyafet çekerler. En sonda Dede Korkut dua ederek hikaye DUHA OĞLU DELİ DUMRUL HİKÂYESİDeli Dumrul ismindeki er kuru bir çay üzerine köprü yaptırarak bu köprüden geçenlerden 30 geçmeyenlerden ise döverek 40 akçe almaktadır. Günlerden bir gün köprünün yanına bir oba yerleşir. Bu obada bir yiğit can verir ve feryatlar yükselir. Yükselen feryatları duyan Deli Dumrul obaya gider ve ne olduğunu sorar. Bunun üzerine obada yaşayanlar bir yiğidin öldüğünü söyler. Buna isyan eden Deli Dumrul Tanrıya yalvararak Azraile meydan okur ve evine Dumrulun kurduğu toya Azrail gelir. Kılıcını Azraile savurur ancak Azrail güvercin olarak uçar ve uzaklaşır. Bunun üzerine atına atlayarak peşinden gider. Azrail Dumrul'un atına gözükerek atı korkutur. Bundan ötürü Dumrul attan düşer ve Azrail gelir. Azrail'e yalvarmaya başlayan Deli Dumrul canının bağışlanmasını ister. Ancak Azrail kendisine değil Tanrı'ya yalvarmasını söyler. Tanrı Deli Dumrul'a kendisine bir can bulabilirse bağışlayacağını söyler. Bunun üzerine Deli Dumrul annesine ve babasına gider. Ancak her ikiside canını vermek istemez. Bunun üzerine karısına soran Deli Dumrul karısından sensiz bir dünyada yaşamak zaten istemem al canım senin olsun şeklinde bir cevap alır. Bunun üzerine tekrar Tanrıya yalvaran Dumrul ya ikimizide yaşat ya da ikimizinde canını al der. Tanrı ikisinide affeder ve 140 yıl boyunca birlikte KOCA OĞLU KAN TURALI HİKÂYESİKanlı Koca oğlu Kan Turalıyı evlendirmek ister. Kan Turalı babasına evlenmek istediği kızın nasıl olması gerektiğini anlatır. Bunu üzerine babası sen kız değil yiğit istiyorsun der. Kan Turalı diyar diyar gezerek kendisine uygun bir eş arar. Trabzon Han'ının kızının kendisine uygun olduğunu görür ve kızı ister. Kızı alabilmesi için önüne 3 canavarı yenmesi gibi bir şart koşulur. Ardından düşmanları Kan Turalı'yı soyundurarak üzerine boğayı salarlar. Bu esnada kız oğlanı görür ve aşık olur. Kan Turalı boğayı öldürür ve derisini Han'ın önüne koyarak kızı ister. Ancak aslanı da yenmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine aslanıda öldürüp derisini Han'ın önüne koyar. Ancak son istek olan deveyide öldürmesi istenir. Kan Turalı deveyide öldürerek Han'ın önüne getirir. Bunun üzerine Han kızını verir ve şehirden ayrılırlar. Kendisini takip eden düşmanları bir noktada saldırırlar. Kan Turalı ve Selcen Hatun düşmanı yenerler. Bu sırada Kanlı Koca ve karısıda bulundukları yere gelir ve bir çadır kurarak düğün KOCA OĞLU YİĞENEK HİKÂYESİBayındır Han hanlar hanı olarak bilinir. Bir gün veziri Kazılık Koca kendisinden sefer için izin ister. İznin verilmesinin ardın dağ bayır demeden gezerek Karadeniz kıyılarında Düzmürd Kalesi önüne kadar gelirler. Bu kalenin komutanı Arşın Oğlu Direk Tekür'dür. Çok kuvvetli olan bu komutanın 60 arşında 1 arşın = 0,68 m boyu önüne gelen Kazılık Koca ve komutan arasında çok çetin bir savaş başlar. Savaşı kaybeden Kazılık koca esir olur. Kazılık kocanın askerleride Tekür'ü Koca 16 yıl boyunca bu kalede esir kalır. Kazılık Koca nın bir oğlu vardır, Yigenek ve oğluna babasının öldüğü söylenmiştir. Bir gün arkadaşlarıyla konuşması esnasında babasının ölmediğini öğrenir. Bunun üzerine Bayındır Han'dan asker ve savaşma izni ister. Bayındır Han izin önüne gelen Yigenek, Temrük'ü yener ve babasının esirlik hayatını bitirir. Babası ile konuştuktan sonra birbirlerini tanırlar ve kaleyide ele TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKÂYESİDüşmanlar Oğuzların üzerine saldırırken Aruz Koca kaçmaya çalışır ve bu esnada oğlu Basat'ı düşürür. Basat aslanlar tarafından bulunup büyütülür. Basat büyüdükten sonra ailesi çağırır ancak tekrar aslanların yanına dönmeyi tercih gün bir çoban su kenarında karşılaştığı peri kızına aşık olur ve dayanamayarak birlikte olur. İstenmeyen bir çocuk dünyaya gelir. Ancak bu bir çocuk değil canavardır. Bu çocuk giderek büyümekte ve bir dev olmaktadır. Bu canavarın sadece bir gözü olduğundan buna tepegöz denilmiştir. Tepegöz bir dev canavar olduğundan yedikleriyle doymamaktadır. Bunun üzerine dağlara çıkarak insanları ve hayvanları yemektedir. Bu durumdan şikayetçi olan halk Dede Korkut'un tepegöz ile konuşup anlaşılmasını ister. Tepegöz günlük 500 koyun ve bir aşçıya razı milletin bu feryadına kulak verir ve tepegözle savaşmaya karar verir. Kızgın demiri tepegözün gözüne sokarak onu öldürür ve halkı bu tehlikeden kadınlara iyi davranılması gerektiği OĞLU EMREN'İN HİKÂYESİBayındır Han yine otağında oturmuş hediyeleri kabul ediyordu. Ancak çok üzgündü. Üzgün olmasının nedeni de gelen hediyelerin azlığı idi. Gürcistan haracı olarak gelen bir at, kılıç ve çomağı oğluna vererek onu sınır komutanı yaptı. Burada çok başarılı olan Begil Bey bir gün av esnasında ayağını kırdı. Daha sonra halk arasında da duyulan bu kırık düşmanlarının kulağına giderek onlara fırsat verdi. Düşmanların saldırısana karşı babasını utandırmamak için kırık ayağıyla ata binerek onların üzerine yürüdü. Ancak yenildi. Bu sırada Allah'a yalvardı ve Allah Cebraile bu yiğide 40 adam gücü veriyorum dedi. Bunun üzerine kafirleri yerle bir eden Begil düşmanlarının kendi dinine geçmesini KOCA OĞLU SEĞREK HİKÂYESİUşun kocanın iki tane oğlu vardır. Oğullarından büyük olan Egrek yaman mı yaman deli dolu bir yiğittir. İstediği zaman Bayındır Han sohbetlerine katılmaktadır. Ne zaman içeri girse herkesi çiğneyerek Kazan Han'ın dibine otururdu. Günlerden birgün Ters Uzanmuş adlı Oğuz yiğidi Egrek'e oturduğu yeri haketmediğini söyler. Bu duruma üzülen Egrek kendisini ispat etmek için Kazan Han'dan sefer talep eder. İznin alınmasıyla şölenler verir ve akın başlar. Gökçe denize kadar olan tüm yerleri yağmadan geçirir. Alınca Kalesi önüne gelir. Buradan ganimetleri toplarken casular onu zindana yıllar boyu burada tusak kalır. Küçük kardeşi Segrek bu esnada büyür yetişir. Bir tartışma esnasında yiğitliğini ispat etmesi için esir olan abisini Alınca Kalesi'nden kurtarması gerektiğini söylerler. Segrek abisinin tutsak olduğunu öğrenir öğrenmez anne ve babasının yanına gelerek abisini kurtarmak istediğini söyler. Ancak anne ve babası onu bu fikrinden vazgeçirmek için hemen gecesinde karısına abisini kurtarması gerektiğini söyler ve 1 yıl içerisinde geri dönmemesi durumunda evlenmesini belirtir. Anne ve babasının ellerinden öperek yola koyulur. Tekfur önce 60 sonra 100 asker ile Segrek'in önünü kesmek istesede başarılı olamaz. Bunun üzerine Tekfur iki kardeşi savaştırmak ister ve bunu yenersen abin serbest kalacak kardeş savaşmaya başladığında Segrek'in belindeki kopuzun Oğuz kopuzu olduğunu görür ve hemen ona burdan gitmezsen seni öldürecekler der. Sonra bu ikisi kardeş olduklarını anlar ve düşmana karşı birlikte savaşıp mağlup ederler. Egrek ve Segrek'in eve dönmesiyle şenlikler yapılır ziyafetler KAZANIN TUTSAK OLUP OĞLU URUZUN ÇIKARDIĞI HİKÂYESİTrabzon tekfuru Kazan Hana bir şahin hediye eder. Kazan Han bu şahinle birlikte ava çıkar. Ava çıktıkların da şahin bir kaz sürüsünün peşine takılır ve dere tepe aşarak şahini takip ederler. Yorulan Kazan Han gördükleri kalede dinlenmeyi önerir. Bunu gören casuslar haber eder ve düşman saldırır. 25 asker şehit edilir. Kazan Bey'de Toman kalesinde bir kuyuya karısı merakını gidermek için Kazan Beyi görmeye gider ve ona nasıl yaşadığını sorar. Kazan Bey ölülerin yiyeceklerini yediğini söyler. Bunun üzerine Kazan Bey kuyudan çıkarılıp bir domuz damına hapsedilir. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Kazan Bey'in oğlu Uruz büyür delikanlı olur. Babasının yaşayıp tutsak olduğunu öğrenince annesine kızarak derhal yola koyulur. Bir çok düşmanı yok ettikten sonra Tekfurun planıyla babası Kazan Bey ve oğlu karşı karşıya gelir. Tam savaşırlarken Kazan Bey onun oğlu olduğunu anlar. Birbirlerine sarılıp hasret giderirler. Düşmanları alt ettikten sonra birlikte yurtlarına dönerler ve yedi gün yedi gece şenlikler OĞUZ DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK'İN ÖLDÜĞÜ HİKÂYESİKazan Han ne zaman üçoklar ve bozoklar bir araya gelse onlara yağma yaptırırdı. Bir gün Kazan Han'ın düzenlediği şenliğe sadece üçoklar davet edildi. Bunun üzerine Kazan Han'ın kendilerine düşman olduğunu düşünen bozoklar Kazan Han'ı düşman ilan bu kararına diğer dış Oğuz Beyleride destek verirler. Aruz, Beyrek'in de yanlarında saf tutmasını istemiştir. Ancak daha önce kendisine yardım ettiği gerekçesiyle bunu kabul etmemiştir. Bunun üzerine Aruz Bamsi Beyrek'in sağ kolunu adamları aracılığıyla Kazan Han'dan yardım ister. Durumu öğrenen Kazan Han çok üzülür ve yedi gün boyunca kendini odaya kapatır. Kazan Han'ın kardeşi Kara Göne izin ister ve Bamsi Beyrek'e yardıma gider. Üçoklar ve Bozoklar karşı karşıya gelmelerine rağmen yenişemezler. Bunun üzerine Kazan Han ve Aruz teke tek savaş tutuşurlar. Aruz göğsünden yaralanır ve bunun üzerine diğer Oğuz Beyleri af dilerler. Böylelikle savaş bitmiş gelsin - 1748 Güncelleme - 1748 Kültür ve Turizm Bakanlığı "Dede Korkut"un UNESCO Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili Listesi'ne oy birliğiyle kabul edildiğini bildirmesiyle vatandaşlar araştırılmaya başlandı Dede Korkut'u araştırmaya başladı! Dede Korkut'un UNESCO listesine girmesiyle birlikte vatandaşlar Dede Korkut'u araştırmaya başladı. Peki, Dede Korkut kimdir? Eserleri nelerdir? DEDE KORKUT KİMDİR? Elimizdeki mevcut kaynaklar ile Dede Korkut’un tam olarak hangi zaman aralığında yaşadığını bilemiyoruz; ancak Dede Korkut kitabından onun Hz. Muhammed SAV zamanına yakın bir zamanda yaşadığını öğreniyoruz. Bunun haricinde onun kim olduğunu, nerede ve nasıl yaşadığını ve ne gibi işler ile meşgul olduğunu çok iyi biliyoruz. Dede Korkut, bilinen bütün ozanların atasıdır. Onun her zaman sıra dışı özellikleri vardır. Kolca kopuzuyla kopuz çalar. İçinde yiğitliğin, mertliğin, gerçek sevdanın, vatan sevgisinin, ana baba ve yar sevgisinin bulunduğu, her köşesinde buram buram İslamiyeti benimseyiş kokan hikayeler anlatır. Çok uzun yıllar yaşadığı rivayet edilir. Aynı zamanda kopuzu ilk bulan ve Türklere öğreten kişidir. Bu kopuzu eşliğinde, kendi halkına ne güzel hikayeler anlatmıştır. Dede Korkut o kadar çok sevilmiştir ki zamanla onun üzerine akademik çalışma yapan akademisyenler çalışmalarında ona “Dedem Korkut” diye hitap etmişlerdir. “Dede Korkut” Edebiyatımızdaki Yeri Dede Korkut hikayelerinin edebiyatımızda birçok önemi vardır; ancak bu hikayelrin öne çıkan en önemli iki özelliğinden birisi destandan halk hikayesine geçişin ilk örnekleri olması ve Türklerin islamiyeti benimseyiş çabalarının anlatılmasıdır. Dede Korkut’un Türklerin İslamiyet ile tanışmadan önceki hayatlarında da olduğu rivayet ediliyor. Ama Dede Korkut, Türklerin en çok islami hayatına yakışmıştır. Hatta Türkler, onun İslamiyet ile olan ilişkisini o kadar çok sevmişler ki ona bir evliya, hatta peygamber gözüyle bakmışlardır. Allah’ın izniyle gelecekten haber verir. Bütün halk onun sözünü dinler. O bir şey hakkında ne söylerse sözü mutlaka tutulur. Onun duası Allah indinde kabul olunur. Kordan çıkmış bir kadının oğludur. Kuşların dilini çok iyi bilmektedir. O, çok uzun yıllar yaşadığı ve evliya gibi görüldüğü için kendisinden bahsedilirken “Ölü desem, ölü değil, diri desem diri değil” diyerek bahsedilmiştir. Kendisi çok büyük bir bilge ve hikmet sahibidir. Hikayelerinde geçen konuşmalarında her sözü hikmetli, her sözü bilgecedir. Öleceği zaman, uykusunda kendisine haber edilmiştir. Dede Korkut Azerbaycan’da da çok iyi bilinir. Onların inancına göre ise dünyadaki her şeyin adını Dede Korkut koymuştur. Zaten hikayelerde de sık sık herhangi bir kahramanlığa imza atan gençlere ad koyarak. Dede korkut gelmeden kimse kendi çocuğuna ad veremez. “Korkut ata gelsin, bu yiğide bir isim versin denilir” ve onun gelmesi beklenir. Şimdiye kadar ulaşılan Dede korkut kitabının varyantlarında en fazla 12 adet hikaye mevcuttur. Bu hikayeler yıllar boyu dilden dile kahraman bir söyleyiş ile anlatılmıştır. 16. yy’da ise yazıya geçirilmiştir. Dede korkut kitabının ön sözünde Dede Korkutun Hz. Muhammed SAV zamanında yaşadığı ve aynı zamanda da Oğuzların bayat boyuna mensup olduğu bildirilir. Dede Korkut’un bilinen hikayeleri şunlardır 1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han 2. Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması 3. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek 4. Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olması 5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul 6. Kanlı Koca Oğlu Kanturalı 7. Kazılık Koca Oğlu Yegenek 8. Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi 9. Begin Oğlu Emren 10. Uşun Koca Oğlu Segrek 11. Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkarması 12. İç Oğuz’a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü Dede Korkut’un bu hikayelerinde farklı Oğuz boylarının yaşantıları vardır. Bu yaşantılarda hep bir mücadele anlatılmaktadır. Bu mücadeleler 3 ana başlık altında toplanabilir. Birincisi Oğuzların, bir olup, beraber olup, kafir illerine yaptıkları seferler ve onlar ile mücadeleri anlatılır. Bu hikayelerde kiliseler fethedilir, keşişler öldürülür ve içinde ezan okutulur. İkincisinde ise Oğuzların kendi aralarındaki iç çekişmeler anlatılır. Bunlar Baba-oğul veya boylar arasındaki çekişmelerdir. Üçüncüsünde ise kendi içlerindeki kahramanlıklar anlatılır. ”Mesela Basat’ın Tepegözü Öldürmesi” hikayesinde Basat’ın tüm halkın başına bela olan Tepegöz isimli canavarı öldürmesi ve bu kahramanlığının neticesinde Dede Korkut’un Basat’a, Basat ismini vermesi anlatılır.

dede korkut isim verme hikayesi