⛸️ Neml Suresi 93 Ayet Fazileti
EnamSuresi Meali, Tefsiri, Fazileti, Enam Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular ve Tüm Detaylar. 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165
İlim ve Fende ilerlemek ve eşyanın hakikatini tanıyabilmek isteyen kişi Neml suresinin 93. ayetini okumalıdır. * Neml Suresini her kim devamlı okursa, Allah u teala o kimseyi zalimlerin kötülüklerinden korur. Neml suresi Kuran-ı kerimin 378. sayfasındadır.93 ayetir.
Nitekim89. âyet, kişilerin birey veya toplum olarak yaptıkları iyi eylemlerin bir sonucu olmak üzere kendilerine âhirette daha iyisinin verileceğini ve orada huzur ve güven içerisinde bulunacaklarını bildirirken, 90. âyet dünyada sadece kötü işler yapanların veya kötülükleri iyiliklerinden fazla olanların (İbn Kesîr, VI
Allah dilese idi elbet hepinizi bir tek ümmet yapardı ve lâkin o, dilediğine dalâlet, dilediğine hidayet buyurur ve her halde hepiniz bütün yaptıklarınızdan mes'ul olacaksınız. Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet¹ yapardı. Fakat Allah dileyeni saptırır, dileyeni de hidayete iletir.
Bir yerin bereketli yağmura kavuşması, düşman ve kötülüklerden korunması için neml suresinin 59-64 ayetleriyle dua edilmelidir. * İlim ve Fende ilerlemek ve eşyanın hakikatini tanıyabilmek isteyen kişi Neml suresinin 93. ayetini okumalıdır. * Neml Suresini her kim devamlı okursa, Allah u teala o kimseyi zalimlerin
Allah onların kalplerine mühür basmıştır, bundan dolayı da artık onlar bilmeyen (ve akıl erdirmeyen kimseler olup kalmışlardır). Abdullah Parlıyan Meali. Yalnızca savaşa katılmak için, her bakımdan müsait ve varlıklı oldukları halde, senden katılmamak yönünde izin isteyenler, haklı olarak kınanıp sorumlu tutulabilir.
NemlSuresi - 93 ayet ( 56. ayete kadar ) Sayfa olarak - 360 ve 380. sayfalar 20. Cüz KENZÜL ARŞ DUASI ve FAZİLETİ VE TÜRKÇE OKUNUŞU Peygamberimiz Hz
jngdxF. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. İnnemâ-ssebîlu alâ-lleżîne yeste/żinûneke vehum aġniyâ/uc radû bi-en yekûnû me’a-lḣavâlifi vetabe’aAllâhu alâ kulûbihim fehum lâ ya’lemûneSuçlu sayılanlar, ancak zengin oldukları halde gelip senden izin isteyenlerdir. Onlar, geri kalanlarla kalmaya razı olmuşlardır ve Allah, kalplerini mühürlemiştir, fakat anlamaz onlar. Ancak yol suç ve sorumluluk, kesinlikle o kimseler aleyhinedir ki; zengin ve sağlıklı oldukları halde cihada katılmamak ve kaytarmak için Senden izin isteyip bahane uydururlar ve bunlar riskten ve zahmetten kaçıp geride kalanlar kadınlar ve sakatlarla birlikte bulunmaya razı olurlar. Allah, onların kalplerine mühür basmıştır, bundan dolayı da artık onlar bilmeyen ve akıl erdirmeyen kimseler olup kalmışlardır. Yalnızca savaşa katılmak için, her bakımdan müsait ve varlıklı oldukları halde, senden katılmamak yönünde izin isteyenler, haklı olarak kınanıp sorumlu tutulabilir. Böyleleri geri kalanlarla birlikte oturup kalmaya razı oldular. Allah da bu yüzden, onların kalplerini mühürledi. Öyle ki, artık ne yaptıklarını ve sonlarının ne olacağını ancak zengin oldukları halde, senden izin isteyenleredir. Onlar, savaşa giden orduya katılmayan, dışlanmış aşağılık bozguncularla birlikte kalmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini, kafalarını anlayışsız hale getirdi.. Artık onlar doğruyu da, menfaatlerini de zengin oldukları halde senden izin isteyen ve geride kalanlarla birlikte olmaya razı olanların aleyhlerine yol vardır. Allah onların kalplerini mühürlemiştir; artık onlar ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde savaşa çıkmamak için senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi günah ve sorumluluk, zengin oldukları halde senden izin isteyenler üzerinedir. Çoluk çocuk ile beraber kalmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Fakat onlar bunu sadece, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi; artık onlar neyin doğru olduğunu oldukları halde senden izin istiyenler yerinilirler, geride kalanlarla bir olmak istediler, Allah da onların gönüllerin damgaladı, imdi onlar bilmiyorlarSorumluluk ancak, zengin oldukları hâlde sefere katılmamak için senden izin isteyenleredir. Bunlar, geride kalan güçsüz, kadın ve çocuklarla beraber olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Öyle ki, artık onlar ne yaptıklarını dahi bilmiyorlar.“Zengin oldukları halde, sefere katılmamak için senden izin isteyen” ifadesi; malî yeterlilik yanında bedeni elverişliliği ve sağlığı da kapsamaktad... Devamı..Ağniyâdan oldukları halde geride kalanlar nisâ ve sıbyân ile birlikde kalmağı tercîh idüb senden müsâ’ade taleb idenlerin kalbleri mühürlenmişdir, bir şey ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalblerini mühürlemiş olduğu için ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar, geride kalan kadın ve çocuklarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar neyin doğru olduğunu zengin oldukları halde senden izin isteyenler kınanabilir. Geride kalanlarla birlikte olmayı istediler, ALLAH da kalplerini damgaladı. Bunun için yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği yol ancak o kimseleredir ki zengin oldukları halde kalmak için senden izin isterler, bunlar kadınlarla beraber olmağa razı oldular, Allah da kalplerini tabetti, de artık başlarına geleceği bilmezlerAncak imkânları olduğu halde senden izin isteyenler kınanmalıdır. Onlar, geride kalanlarla beraber olmayı istediler. Allah da onların kalplerini mühürledi. Bu yüzden artık onlar yaptıkları yanlışı idrak etmezler.Muâhazeye yol ancak o kimselerdir ki zengin oldukları halde yurdlarında kalmak için senden izin isterler. Bunlar geri kalanlarla beraber olmıya rızaa gösterdiler. Allah da kalblerini mühürledi. Artık onlar âkıbetlerindeki acılığı bilmezler.Aleyhlerine yol, ancak kendileri zengin kimseler oldukları hâlde sırf cihâda gitmemek için senden izin isteyenleredir. Onlar geride kalan kadınlarla berâber olmaya râzı oldular; Allah da isyanlarındaki inadları sebebiyle onların kalblerini mühürledi; artık onlar hakkı zengin ve güçlü oldukları halde, senden izin isteyerek geride kalanlarla birlikte oturmaya razı olanlar için yol sorumluluk vardır. Böylelerinin Allah kalplerini kapatmış, bundan sonra sorumluluklarını kınanacak olanlar o kimseler ki zengindirler, yine de geride kalanlarla kalmayı uygun bulmuşlardır, gelip senden uygun istemişlerdir, Allah onların yüreklerini körletmiştir. Artık onlar yolu ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenlere düşer. Onlar geri kalanlarla beraber bulunmaya râzı oldular. Allah kalplerine gaflet mühürü vurmuştur, artık onlar [sebîl] ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar geride kalanlarla/kadınlarla bulunmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar imkân sahibi oldukları halde senden izin isteyen ve geride kalanlarla bulunmaya razı olanlar aleyhine kınanma ve cezalandırılma için yol vardır. Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı da onlar ancak, savaşa çıkabilecek kadar güçlü ve zengin oldukları hâlde, görevden kaçmak için senden izin isteyen kimseleredir. Çünkü onlar, Allah yolunda kahramanca savaşarak O’nun hoşnutluğunu kazanmak yerine, geride kalan kadınlarla oturmayı tercih ettiler, bu yüzden Allah da kalplerini mühürledi; artık, kendilerini nasıl bir felâketin beklediğini de bilemezler. Yol ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenlerin aleyhinedir. Geride Kalanlar’la birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık katılmamak için senden izin talep etmenin bir yolu da zenginliktir. Onlar geride yaşlı kadınlarla oturmaya çoktan razıdırlar. Allah onların da ferasetini köreltmiştir. Bu yüzden, ileriyi göremiyorlar. Sorumluluk ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da yaptıklarından dolayı kalplerindeki inkârı olduğu gibi kabul ederek mühürledi. Artık onlar başlarına ne geleceğini bilemezler. Gerçeklerin de farkında değillerdir. Sorumluluk sadece zengin oldukları hâlde senden izin isteyenlerin üzerinedir. Çünkü onlar geride kalan kadınlarla birlikte olmaya razı oldular. Bu nedenle Allah da onların kalplerini mühürlemiştir; artık gerçeği zengin oldukları halde, geri kalmak için senden izin isteyip, oturan kadın ve çocuklarla beraber olmayı tercih ettiklerinden dolayı Allah’ın kalplerini mühürledikleri kimseler kınanır. Onlar artık başlarına ne geleceğini [savaşa katılmak için] her bakımdan müsait ve varlıklı oldukları halde senden [katılmamak yönünde] izin isteyenler ¹²⁶ haklı olarak kınanıp sorumlu tutulabilir. Böyleleri evde kalanlarla birlikte oturmayı yeğlediler; Allah da bu yüzden onların kalplerini mühürledi; öyle ki, artık [ne yaptıklarını] Lafzen, “zengin oldukları halde, senden [sefere katılmamak hususunda] izin isteyen”. Ğanî terimi, “zengin olan kimse”, yahut “ihtiyaçtan azade ola... Devamı..Bu hususta sorumluluk ancak, varlıklı oldukları halde savaşa katılmamak için türlü bahaneler uydurarak senden izin isteyenleredir. Onlar geride kalanlarla beraber olmaktan hoşnut oldular ve böylece, Allah’ın emirlerine kalplerini kapattıkları için anlayamazlar. 3/167, 9/42- 81- 86, 33/9...20Sorumluluk ancak, yeterli varlık sahibi olduğu halde senden izin isteyen kimseler için geçerlidir. Onlar geri kalan kadınlarla birlikte bulunmaya razı oldular, Allah da onların kalplerine mühür vurdu öyle ki, artık onlar ne yaptıklarını dahi muaheze yolu o kimseler üzerinedir ki, onlar zengin kimseler oldukları halde senden izin isterler, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı olmuş bulunurlar. Allah Teâlâ da onların kalpleri üzerini mühürlemiştir. Artık onlar gerekirse, zengin ve imkânlı olmalarına rağmen savaşa katılmamak için bahaneler ileri sürenler ayıplanmalıdır. İşte onlar geride kalan güçsüz kadınlarla beraber kalmaya razı oldular. Allah da onların kalblerini mühürledi. Artık onlar işlerin gerçek mahiyetini bilemezler. Ancak şu kimselerin kınanmasına yol vardır ki, zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isterler. Geri kalan kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da onların kalblerini mühürledi; artık onlar 'itâb, melâmet ve mes'ûliyet zengîn oldukları halde geri kalmak içün senden izin isteyenleredir. Onlar geri kalanlar ile berâber olmağa razı oldılar. Allâh onların kalbleri üzerine gaflet mühri urmuşdur. Cihâd ve gazâdaki fazîleti ve geri kalmadaki 'azâbı tutulacak olanlar, imkânları olduğu halde senden izin isteyenlerdir. Muhaliflerle birlikte kalmak bunların hoşuna gitmişti. Allah bunların kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşturdu; artık ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalanlarla beraber bulunmaya razı olanlara ve Allah, kalplerini mühürlemiş olduğu için olanlar, zengin oldukları halde senden izin isteyenlerdir. Onlar, geride kalanlarla beraber bulunmaktan hoşnut olmuşlardır. Onun için de Allah onların kalplerini mühürlemiştir; artık birşey şu kimseler aleyhine yol vardır Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık yol anlaruñ üzeredür kim destūr dilediler saña anlar baylar iken. ħoşnūd oldılar kim olalar ya'nį 'avrat oġlan-ıla. daħı mühr urdı Tañrı göñülleri üzere pes anlar yoḳdur illā ol kişiler üstine ki destūr isterler senden, özleri baylar‐iken rāżī oldular ki avratlar oġlanlar bile olalar. Mühr urdı Tañrı Taālāyürekleri üstine pes anlar varlı olduqları halda döyüşə getməmək üçün səndən izin istəyənlər məzəmmətə layiqdirlər. Onlar cihada getməyib arxada qalanlarla qadınlar və uşaqlarla bir yerdə qalmağa razı oldular. Allah onların ürəklərini qazandıqları günaha görə möhürləmişdir. Buna görə də onlar başlarına gələcək müsibəti bilməzlər!The road of blame is only against those who ask for leave of thee to stay at home when they are rich. They are content to be with the useless. Allah hath sealed their hearts so that they know ground of complaint is against such as claim exemption while they are rich. They prefer to stay with the women who remain behind Allah hath sealed their hearts; so they know not What they miss1345.1345 Cf. 987, where similar phrases are used for similar shirking of duty by townsfolk, while here we are considering the desert folk. It is not only... Devamı..
Oluşturulma Tarihi Nisan 20, 2020 1532Neml Suresi mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Peki, Neml Suresi anlamı ve fazileti nedir? Neml Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır? Sizler için Neml Suresi Diyanet meali ile tefsiri ile ilgili tüm detayları bir araya Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 93 âyettir. Sûre, adını 18. âyette yer alan “enNeml” kelimesinden almaktadır. Neml, karınca demektir. Sûre de başlıca, Süleyman peygamber ve Sebe’ melikesi, Belkıs kıssası ile Salih ve Lût peygamberler konu edilmekte, ayrıca mü’minlerin kurtuluşa ereceği, İslâm karşıtlarının kötü akıbetleri, öldükten sonra dirilmek ve kıyamet dile Suresi Konusu Bir önceki Şuarâ ve bir sonraki Kasas sûreleriyle bir bütünlük arzeden Neml sûresinde Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret hayatı gibi İslâm’ın inanç esasları ele alınmaktadır. Şuarâ sûresinde olduğu gibi bazı geçmiş milletlerin ve bunlara gönderilmiş olan peygamberlerin kıssalarından kesitler sunulmak suretiyle insanlara öğütler verilmekte ve anlatılan olaylardan ibret almaları istenmekte, Hz. Süleyman’ın hükümdarlığı ve Sebe’ kraliçesiyle Belkıs olan öyküsüne genişçe yer verilmektedir. Kozmik deliller gösterilerek Allah’ın sonsuz ilmi ve kudreti ispat edilmekte, kalplerde gizlenenler dahil olmak üzere evrende var olan hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağı, müşriklerin yaptıklarının ise bâtıl olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca kıyamet alâmetlerinden biri olan dâbbetü’l-arzın çıkarılacağı haber verilmekte, mahşer gününde karşılaşılacak durumlar ve olaylar tasvir Suresi Türkçe sın tilke ayatül kur'ani ve kitabim ve büşra lil yükıymunes salate ve yü'tunez zekate ve hüm bil ahırati hüm la yü'minune bil ahırati zeyyenna lehüm a'malehüm fe hüm ya' lehüm suül azabi ve hüm fil ahırati hümül inneke le tülekkal kur'ane mil ledün hakımin kale musa li ehlihı innı anestü nara seatiküm minha bi haberin ev atıküm bi şihabin kabeşil lealleküm caeha nudiye em burike men fin nari ve men havleha ve sübhanellahi rabbil musa innehu enellahül azızül elkı asak felemma raaha tehtezzü ke enneha cannüv vella müdbirav ve lem yüakkıb ya musa la tehaf innı la yehafü ledeyyel men zaleme sümme beddele husnem ba'de suin fe innı ğafurur edhıl yedeke fı ceybike tahruc beydae min ğayri suin fı tis'ı ayatin ila fir'avne ve kavmih innehüm kanu kavmen caethüm ayatüna mübsıraten kalu haza sıhrum cehadu biha vesteykanetha enfüsühüm zulmev ve ulüvva fenzur keyfe kane akıbetül le kad ateyna davede ve süleymane ılma ve kalel hamdü lillahillezı faddalena ala kesırim min ıbadihil mü' verise süleymanü davude ve kale ya eyyühen nasü ullimna mentıkat tayri ve utına min külli şey' inne haza le hüvel fadlül huşira li süleymane cünudühu minel cinni vel insi vet tayri fe hüm iza etev ala vadin nemli kalet nemletüy ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş' tebesseme dahıkem min kavliha ve kale rabbi evzı'nı en eşküra nı'metekelletı en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahü ve edhılnı bi rahmetike fı ıbadikes tefekkadet tayra fe kale maliye le eral hüdhüde em kane minel üazzibennehu azaben şedıden ev le ezbehannehu ev le ye'tiyennı bi sultanim mekese ğayra beıydin fe kale ehattü bi ma lem tühıt bihı ve ci'tüke min sebeim bi nebiy vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey'iv ve leha arşün ve kavmeha yescüdune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm fe saddehüm anis sebıli fehüm la yescüdu lillahillezı yuhricül hab'e fis semavati vel erdı ve ya'lemü ma tuhfune ve ma tu' la ilahe illa hüve rabbül arşil senenzuru e sadakte em künte minel bi kitabı haza fe elkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur maza ya eyyühel meleü innı ülkıye ileyye kitabün min süleymane ve innehu ta'lu aleyye ve'tunı ya eyyühel meleü eftunı fı emrı ma küntü katıaten emrah hatta nahnü ülu kuvvetiv ve ülu be'sin şedıdiv vel emru ileyki fenzurı maza te' innel müluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eızzete ehliha ezilleh ve kezalike innı mürsiletün ileyhim bi hedeyyetin fe nazıratüm bime yarciul mürselun25. Ayet secde ayetidir. cae süleymane kale etümidduneni bi malin fema ataniyellahü hayrum mimma ataküm bel entüm bi hediyyetiküm fe lene'tiyennehüm bi cünudil la kıbele lehüm biha ve le nuhricennehüm minha ezilletev ve hüm ya eyyühel meleü eyyüküm ye'tını bi arşiha kable ey ye'tunı ıfrıtüm minel cinni ene atıke bihı kable en tekume mim mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün ındehu ılmüm minel kitabi ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük felmma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbı li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbı ğaniyyün nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedı em tekunü minellezıne la caet kıyle e hakeza arşük kalet keennehu hu ve utınel ılme min kabliha ve künna saddeha ma kanet ta'büdü min dunillah inneha kanet min kavmin lehedhulis sarh felemma raethü hasibethü lüccetev ve keşefet an sakayha kale innehu sarhum mümerradüm min kavarır kalet rabbi innı zalemtü nefsı ve eslemtü mea süleymane lillahi rabbil le kad erselna ila semude ehahüm salihan enı'büdüllahe fe izahüm ferıkani ya kavmi lime testa'cilune bis seyyieti kablel haseneh lev la testağfirunellahe lealleküm tayyerna bike ve bi mem meak kale tairuküm ındellahi bel entüm kavmün kane fil medıneti tis'atü rahtıy yüfsidune fil erdı ve la tekasemu billahi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme le nekullenne li veliyyihı ma şehidna mehlike ehlihı ve inna le mekeru mekrav ve mekerna mekrav ve hüm la yeş' keyfe kane akıbetü mekrihim enna demmernahüm ve kavmehüm tilke büyutühüm haviyetem bima zalemu inne fı zalike le ayetel li kavmiy ya' enceynellezıne amenu ve kanu lutan iz kale li kavmihı ete'tunel fahışete ve entüm inneküm le te'tuner ricale şehvetem min dunin nisa' bel entüm kavmün ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricu ale lutım min karyetiküm innehüm ünasüy enceynahü ve ehlehu illemraetehu kaddernaha minel emtarna aleyhim metara fe sae metarul hümdü lillahi ve selamün ala ıbadihillezınastafa allahü hayrun emma halekas semavati vel erda ve enzele leküm mines semai maa fe embetna bihı hadaika zate behceh ma kane leküm en tümbitu şeceraha e ilahüm meallah bel hüm kavmüy ya' ceallel erda kararav ve cealle hılaleha enharav ve ceale leha ravasiye ve ceale beynel bahrayni haciza e ilahüm meallah bel ekseruhüm la ya' yücıbül mudtarra iza deahü ve yekşifüs sue ve yec'alüküm hulefael ard e ilahüm meallah kalılem ma yehdıküm fı zulümatil berri vel bahri ve mey yursilür riyaha büşram beyne yedey rahmetih e ilahüm meallah tealellahü amma yebdeül halka sümme yüıydühu ve mey yerzükuküm mines semai vel ard e ilahüm meallah kul hatu bürhaneküm in küntüm la ya'lemü men fis semavati vel erdıl ğaybe illellah ve ma yeş'urune eyyane yüb' darake ılmühüm fil ahırati bel hüm fı şekkim minha bel hüm minha kalellezıne keferu e iza künna türabev ve abaüna einna le kad vüıdna haza nahnü ve abaüna min kablü in haza illa esatıyrul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül la tahzen aleyhim ve la tekün fı daykım mimma yekulune meta hazel va'dü in küntüm asa ey yekune radife leküm ba'dullezı testa' inne rabbeke le zu fadlin alen nasi ve lakinne ekserahüm la inne rabbeke le ya'lemü ma tükinnü suduruhüm ve ma yu' ma min ğaibetin fis semai vel erdı illa fı kitabim hazel kur'ane yekussu ala benı israıle ekserallezı hüm fıhi innehu lehüdev ve rahmetül lil rabbeke yakdıy beynehüm bi hukmih ve hüvel azızül tevekkel alellah inneke alel hakkıl la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev ma ente bi hadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü'minü bi ayatina fe hüm iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yevme nahşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükezzibü bi ayatina fehüm iza cau kale e kezzebtüm bi ayatı ve lem tühıytu biha ilmen emma za küntüm ta' vekaal kavlü aleyhim bima zalemu fe hüm la lem yerav enna cealnel leyle li yeskünu fıhi ven nehara mübsıra inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü' yevme yünfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah ve küllün etevhü teral cibale tahsebüha camidetev ve hiye temürru merras sehab sun'allahillezı etkane külle şey' innehu habırum bima cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve hüm min fezeıy yevmeizin men cae bis seyyieti fe kübbet vücuhühüm fin nar hel tüczevne ila ma küntüm ta' ümirtü en a'büde rabbe hazihil beldetillezı harrameha ve lehu küllü şey'iv ve ümirtü en ekune minel en etlüvel kur'an fe menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe kul innema ene minel kulil hamdü lillahi seyürıküm ayatihı fe ta'rifuneha ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta'melunNeml Suresi Arapça OkunuşuNEML SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUNUN TAMAMI İÇİN TIKLAYINNeml Suresi Diyanet MealiRahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıylaTa-Sîn. Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. ﴾1﴿ Kur'an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. ﴾2-3﴿ Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar. ﴾4﴿ Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. ﴾5﴿ Şüphesiz bu Kur'an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir. ﴾6﴿ Hani Mûsâ ailesine, "Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim" demişti. ﴾7﴿ Mûsâ Ateşe varınca ona şöyle seslenildi "Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah eksikliklerden uzaktır." ﴾8﴿ "Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım." ﴾9﴿ "Değneğini at." Mûsâ değneğini attı Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. Allah şöyle dedi "Ey Mûsâ korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar." ﴾10﴿ "Ancak kim zulmeder de sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim." ﴾11﴿ "Elini koynuna sok; Firavun'a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir." ﴾12﴿ Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, "Bu apaçık bir sihirdir" dediler. ﴾13﴿Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri halde sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!" ﴾14﴿ Andolsun! Biz Dâvûd'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar, "Hamd, bizi mü'min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a mahsustur" dediler. ﴾15﴿ Süleyman, Dâvûd'a varis oldu ve, "Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur" dedi. ﴾16﴿ Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. ﴾17﴿ Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" dedi. ﴾18﴿ Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" ﴾19﴿ Süleyman kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?" ﴾20﴿ "Bana mazeretini gösteren apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim." ﴾21﴿ Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve Süleyman'a şöyle dedi "Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe'den sana sağlam bir haber getirdim." ﴾22﴿"Ben, onlara Sebe halkına hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm." ﴾23﴿ "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar." ﴾24﴿ "Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah'a secde etmesinler diye şeytan onları yoldan çıkarmış." ﴾25﴿ Allah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Büyük Arş'ın Rabbidir. ﴾26﴿ Süleyman, Hüdhüd'e şöyle dedi "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz." ﴾27﴿ "Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak." ﴾28﴿ Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki "Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı." ﴾29﴿ "Mektup Süleyman'dan gelmiştir. O, "Bismillahirrahmânirrahîm" diye başlamakta ve içinde Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin' denilmektedir." ﴾30-31﴿ "Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem." ﴾32﴿ Dediler ki "Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün." ﴾33﴿ Kraliçe Belkıs şöyle dedi "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hale getirirler. İşte onlar böyle yaparlar." ﴾34﴿ "Ben onlara bir hediye gönderip elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım." ﴾35﴿NEML SURESİ DİYANET MEALİNİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINNeml Suresi TefsirBazı sûrelerin başında bulunan bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” adı verilmektedir bilgi için bk. Bakara 2/1. 1. âyet, ”Kur’an” ve “kitap” kelimeleri yer değiştirmiş olarak Hicr sûresinin başında da geçmektedir. Bu kelimeler müfessirler tarafından farklı şekillerde yorumlanmışsa da Râzî her ikisiyle de Kur’ân-ı Kerîm’in kastedildiği kanaatindedir; ancak Kur’an onun okunuşunu, kitap ise yazılı şeklini ifade etmektedir XIX, 151. İbn Âşûr da bu görüşü tercih etmiştir XIV, 8; ayrıca bk. Hicr15/1. “Gerçekleri açıklayan” diye çevirdiğimiz mübîn kelimesi ise “açık seçik anlaşılan” veya kısaca “apaçık” şeklinde de çevrilebilir. Buna göre Kur’an’ın âyetleri gelişigüzel söylenmiş değil, anlamı açık, doğruluğunda şüphe olmayan, gerçekleri açıklayan, müminlere doğru yolu gösteren ve müjde veren ilâhî sözlerdir. 3. âyette müslümanlar, Medine döneminde hükümleri ayrıntılı olarak belirlenen ve İslâm’ın temellerinden birini oluşturan zekât vecîbesine hazırlanmaktadır, o sırada daha çok gönüllü malî ödemeler şeklinde gerçekleşen bu davranış övülmektedir zekâtın farz kılınması konusunda bilgi için bk. Tevbe 9/60, 103.İnanmayanların yapıp ettiklerinin kendilerine güzel gösterilmesi Allah’ın onlara inanç ve yaşayışları konusunda seçme hakkı tanımaması anlamına gelmez; bilâkis kendi irade ve tercihleriyle inkârcılıkta ısrar ettikleri için Allah onları yapıp ettikleriyle baş başa bırakır. Böylece kalpleri katılaşır, iman etmezler ve yaptıklarının güzel olduğunu sanırlar. Bunun sonucu olarak da hem dünyada hem de âhirette yaptıklarının sonucuna katlanırlar bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/7.Hz. Mûsâ’nın kıssası çeşitli yerlerde çeşitli vesilelerle anlatılmaktadır. Burada anlatılanlar biraz daha genişçe ve farklı üslûplarla Arâf 7/104-136, Tâhâ 20/9-98 ve Kasas 28/2-46 sûrelerinde de yer almıştır. Bu âyetlerin bağlamından ve bunlar üzerine yapılan yorumlardan anlaşıldığına göre bu olay Hz. Mûsâ’nın ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a yaptığı yolculuk esnasında soğuk bir gecede meydana gelmiştir. Müfessirler, Hz. Mûsâ’nın ateş sandığı ışığın gerçekte ilâhî bir nur olduğunu belirtirler bilgi için bk. Tâhâ 20/10; Taberî, XIX, 132-133; Şevkânî, IV, 122. Ateşin, yani nurun bulunduğu yerde mübarek kılınandan maksat Hz. Mûsâ, çevresindekiler ise Cebrâil ve o yeri aydınlatmakla görevli meleklerdir İbn Âşûr, XIX, 226. Mecazi anlamda ateş peygamberlere mahsus mânevî aydınlanma olarak da yorumlanmıştır Esed, II, 763. Buna göre ateşin içinde olan Mûsâ, çevresinde olanlar da ona iman edenlerdir. Zemahşerî’ye göre ateşten maksat onun bulunduğu yerdir. Burada mübarek kılınanlar ise Mûsâ ile o yerin çevresinde bulunan kutsal topraklardır III, 137. 8. âyetin son bölümünde Allah’ın, sadece İsrâiloğulları’nın değil, âlemlerin, bütün insanlığın rabbi olduğu vurgulanmakta, 9. âyette ise Allah’ın mutlak galip ve hikmet sahibi olduğu belirtilerek tevhid mücadelesinde ancak O’na güvenip dayanmak gerektiğine işaret edilmektedir asâ mûcizesi hakkında bilgi için bk. Arâf 7/107; Tâhâ 20/17-21. 11. âyet genel olarak, haksızlık ettikten sonra pişman olup tövbe eden kimselerin günahlarının bağışlanacağına, özel olarak da gençliğinde bir Mısırlı’yı kaza sonucu öldürmüş olan Hz. Mûsâ’nın bağışlanacağına işaret etmektedir Şevkânî, IV, 123; İbn Âşûr, XIX, 230; Mûsâ hakkında ayrıca bk. Kasas 28/15-16. İlâhî mesajı Firavun’a tebliğ etmekle görevlendirilen Hz. Mûsâ dokuz mûcize ile desteklenmiştir. Bunlardan sadece ikisi yani asâsının yılana dönüşmesi ve elini koynuna sokunca –sapasağlam olduğu halde– bembeyaz çıkması şeklindeki mûcizeleri burada zikredilmiş, diğerleri ise başka sûrelerde anlatılmıştır meselâ bk. Arâf 7/103-108, 130-136; İsrâ17/101. Firavun ve onun ileri gelen adamları, Hz. Mûsâ’nın gösterdiği mûcizelerin insanları ikna ettiğini görüp kendileri bile bundan etkilenince şaşırıp kalmışlar; ancak iman etmeyi gurur ve kibirlerine yediremedikleri için inkâr yolunu tutup, mûcizelerin düpedüz sihir olduğunu ileri aleyhisselâm, İsrâiloğulları’na gönderilmiş bir peygamber ve hükümdardır. Kur’an’da ilmi, hikmeti, adaleti ve güzel konuşmasıyla meşhur olduğu bildirilmektedir Sâd 38/17-20, 26. Kendisine dört büyük kitaptan biri olan Zebûr gönderilmiş, dağlar ve kuşlar emrine verilmiştir bilgi için bk. Bakara 2/251; Enbiyâ 21/78-80; Ömer Faruk Harman, “Dâvûd”, DİA, IX, 21-24. Süleyman da Dâvûd’un oğlu olup babası gibi İsrâiloğulları’na gönderilmiş bir peygamber ve hükümdardır. Yahudi literatüründe daha çok kral olarak tanınmaktadır bilgi için bk. Bakara2/102.Hz. Mûsâ’nın kıssası özet olarak verildikten sonra sûrenin ana konularından birini oluşturan Dâvûd aleyhisselâm ile oğlu Süleyman’ın kıssasına geçilmektedir. Taberî’ye göre babasına ve oğluna verilen ilimden maksat her ikisinin de hayvanların dilinden anlamaları, kendi zamanlarında başkalarının bilgisi olmadığı alanlarda bilgi sahibi olmalarıdır XIX, 140-141. Bilgi, nimetlerin en değerlisi olduğu için her iki peygamber de kendilerine lutfedilen bu nimet sayesinde mümin kulların birçoğundan üstün kılındıklarını ifade Suresi Tefsirinin Tamamı için Tıklayın
Neml Suresi Hakkında Mekke döneminde inmiştir. 93 âyettir. Sûre, adını 18. âyette yer alan “enNeml” kelimesinden almaktadır. Neml, karınca demektir. Sûre de başlıca, Süleyman peygamber ve Sebe’ melikesi, Belkıs kıssası ile Salih ve Lût peygamberler konu edilmekte, ayrıca mü’minlerin kurtuluşa ereceği, İslâm karşıtlarının kötü akıbetleri, öldükten sonra dirilmek ve kıyamet dile Kur'an Yolu Tefsiri Neml Suresinin Nüzülü Mushaftaki sıralamada yirmi yedinci, iniş sırasına göre kırk sekizinci sûredir. Şuarâ sûresinden sonra, Kasas sûresinden önce Mekke’de Kur'an Yolu Tefsiri Neml suresinin Konusu Bir önceki Şuarâ ve bir sonraki Kasas sûreleriyle bir bütünlük arzeden Neml sûresinde Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret hayatı gibi İslâm’ın inanç esasları ele alınmaktadır. Şuarâ sûresinde olduğu gibi bazı geçmiş milletlerin ve bunlara gönderilmiş olan peygamberlerin kıssalarından kesitler sunulmak suretiyle insanlara öğütler verilmekte ve anlatılan olaylardan ibret almaları istenmekte, Hz. Süleyman’ın hükümdarlığı ve Sebe’ kraliçesiyle Belkıs olan öyküsüne genişçe yer verilmektedir. Kozmik deliller gösterilerek Allah’ın sonsuz ilmi ve kudreti ispat edilmekte, kalplerde gizlenenler dahil olmak üzere evrende var olan hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmayacağı, müşriklerin yaptıklarının ise bâtıl olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca kıyamet alâmetlerinden biri olan dâbbetü’l-arzın çıkarılacağı haber verilmekte, mahşer gününde karşılaşılacak durumlar ve olaylar tasvir Kur'an Yolu Tefsiri Neml Suresinin Özeti 16. Neml karınca demektir. Hazreti Süleyman'ın ordusunu görünce, koloninin bilmedençiğnenmemesi için bir konuşma yapar. Bu konuşmayı Hazreti Süleyman duyar ve tebessümeder. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu 1-14 âyetler arasında Kuran'ın Allah tarafından indirilmiş olduğu anlatılır. Ayrıca hazretiMusa kıssasından bir bölüm de burada yer 15-44 ayetler arasında Süleyman peygamberden bahseder. Hazreti Süleyman'ın duası,karıncanın uyarı sözlerine tebessüm etmesi, Hudhud isimli kuşun uzak bir memlekete gidip,orada güneşe tapan bir millet ile karşılaşıp bu durumu Süleyman peygambere haber etmesi,Süleyman peygamberin bu kavme bir mektup göndererek tevhid dinine çağırması,Süleyman peygamberin bu kavmin kraliçesi olan Belkıs'ın tahtını istemesi ve hazırdaolanlardan birinin göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede o tahtı getirmesi, Belkıs'ınhazreti Süleyman'ın yaptığı sarayda dolaşması gibi konular bu ayetler arasında 54-58 ayetler arasında Hazreti Lut'un helak edilen kavminden bahsedilir. Bu iğrenç halkHazreti Lut'u iffetli olmakla suçlayıp şehri terk etmelerini istediler. Onur yürüyüşü adıaltında sokaklarda iffetsizce yürüyüş yapan ahlaksızların sözlerine ne kadar da benziyor!3. 59-81 ayetler arasında Allah teâlânın yüceliğinden bahsedilir. Gökleri ve yeri kim yarattı?Dağları sağlam bir şekilde kim yerleştirdiği? Denizde size yön bulmayı kim öğretti? Suları indiren, rüzgarları kim gönderdi? Allah yaptı tüm bunları. Allah ile beraber bir ilah daha varmı? elbette yok. Tüm hakikatlere rağmen yine de inanmam diyen günâhkârlar için deüzülme, diyor Rabbimiz. Rabbinin verdiği nimetler çoktur. Rabbin gizli şeyleri de bilir. Senkulağını hakk'a kapatanlara söz 82-93 ayetler arasında kıyametin kopacağı, koptuktan sonra çetin bir hesaba çekileceği,iyilikle gelenlerin mükafatını göreceği, kötülük ile gelenlerin ise yüzlerinin üzerine sürtülerekcehenneme götürülecekleri anlatılır. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir ayeti ile Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi Neml Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِBismillahir rahmanir Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍTa sin, tilke ayatul kur'ani ve kitabin Kur'an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَHuden ve buşra lil mu' Kur'an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَEllezine yukimunes salate ve yu'tunez zekate ve hum bil ahıreti hum ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَİnnellezine la yu'minune bil ahireti zeyyenna lehum a'malehum fe hum ya' azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَUlaikellezine lehum suul azabi ve hum fil ahıreti humul bu Kur'an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍVe inneke le tulekkal kur'ane minledun hakimin Musa, ailesine, "Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim" قَالَ مُوسَى لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَİz kale musa li ehlihi inni anestu nara, se atikum minha bi haberin ev atikum bi şihabin kabesin leallekum Ateşe varınca ona şöyle seslenildi "Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Alemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır."فَلَمَّا جَاءهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَFe lemma caeha nudiye en burike men fin nari ve men havleha, ve subhanallahi rabbil Musa! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım."يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُYa musa innehu enallahul azizul at." Musa değneğini attı. Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. Allah, şöyle dedi "Ey Musa, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar."وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَVe elkı asak, fe lemma reaha tehtezzu ke enneha cannun vella mudbiren ve lem yuakkıb, ya musa la tehaf inni la yehafu ledeyyel kim zulmeder de sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim."إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌİlla men zaleme summe beddele husnen ba'de suin fe inni gafurun koynuna sok; Firavun'a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir."وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَVe edhıl yedeke fi ceybike tahruc beydae min gayri suin fi tis'ı ayatin ila fir'avne ve kavmih, innehum kanu kavmen ayetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, "Bu apaçık bir sihirdir" جَاءتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌFe lemma caethum ayatuna mubsıraten kalu haza sihrun de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri halde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَVe cehadu biha vesteykanetha enfusuhum zulmen ve uluvva, fenzur keyfe kane akıbetul Biz Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar, "Hamd, bizi mü'min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a mahsustur" آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَى كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَVe lekad ateyna davude ve suleymane ilma, ve kalal hamdu lillahillezi faddalena ala kesirin min ibadihil mu' Davud'a varis oldu ve, "Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur" سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُVe varise suleymanu davude ve kale ya eyyuhen nasu ullimna mentıkat tayrı, ve utina min kulli şey', inne haza le huvel fadlul cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَVe huşire li suleymane cunuduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" إِذَا أَتَوْا عَلَى وَادِي النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَHatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletun ya eyyuhen nemludhulu mesakinekum, la yahtımennekum suleymanu ve cunuduhu ve hum la yeş' onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!"فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَFe tebesseme dahıken min kavliha ve kale rabbi evzı'ni en eşkure ni'metekelleti en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve edhılni bi rahmetike fi ibadikes kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَVe tefekkadat tayra fe kale maliye la eral hudhude em kane minel mazeretini gösteren apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim."لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍLe uazzibennehu azaben şediden ev le ezbehannehu ev le ye'tiyenni bi sultanin Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve Süleyman'a şöyle dedi "Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe'den sana sağlam bir haber getirdim."فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍFe mekese gayre baidin fe kale ehattu bi ma lem tuhıt bihi ve ci'tuke min sebein bi nebein onlara Sebe halkına hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm."إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌİnni vecedtumreeten temlikuhum ve utiyet min kulli şey'in ve leha arşun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar."وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَVecedtuha ve kavmeha yescudune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümuş şeytanu a'malehum fe saddehum anis sebili fe hum la ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah'a secde etmesinler diye şeytan onları yoldan çıkarmış."أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَElla yescudu lillahillezi yuhriculhab'e fis semavati vel ardı ve ya'lemu ma tuhfune ve ma tu' kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Büyük Arş'ın لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ*Allahu la ilahe illa huve rabbul arşil Hüdhüd'e şöyle dedi "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz."قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَKale se nenzuru e sadakte em kunte minel şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak."اذْهَب بِّكِتَابِي هَذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَİzheb bi kitabi haza fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur maza kraliçesi Belkıs dedi ki "Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı."قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌKalet ya eyyuhel meleu inni ulkıye ileyye kitabun "Mektup, Süleyman'dan gelmiştir. O, 'Bismillahirrahmanirrahim' diye başlamakta ve içinde 'Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin' denilmektedir."إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِİnnehu min suleymane ve innehu bismillahir rahmanir "Mektup, Süleyman'dan gelmiştir. O, 'Bismillahirrahmanirrahim' diye başlamakta ve içinde 'Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin' denilmektedir."أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَElla ta'lu aleyye ve'tuni ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem."قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّى تَشْهَدُونِKalet ya eyyuhel meleu eftuni fi emri, ma kuntu katıaten emren hatta ki "Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün."قَالُوا نَحْنُ أُوْلُوا قُوَّةٍ وَأُولُوا بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَKalu nahnu ulu kuvvetin ve ulu be'sin şedidin vel emru ileyki fenzuri maza te' Belkıs şöyle dedi "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hale getirirler. İşte onlar böyle yaparlar."قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً وَكَذَلِكَ يَفْعَلُونَKalet innel muluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eizzete ehliha ezilleh, ve kezalike yef' onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım."وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَVe inni mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nazıratun bime yerciul sözcüsü Süleyman'ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi "Siz beni mal ile desteklemek ve böylece etkilemek mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz."فَلَمَّا جَاء سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّا آتَاكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَFe lemma cae suleymane kale e tumidduneni bi malin fe ma ataniyallahu hayrun mimma atakum, bel entum bi hediyyetikum onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız."ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَİrcı' ileyhim fe le ne'tiyennehum bi cunudin la kıbele lehum biha ve le nuhricennehum minha ezilleten ve hum "Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun kraliçenin tahtını getirebilir?"قَالَ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَKale ya eyyuhel meleu eyyekum ye'tini bi arşiha kable en ye'tuni bir ifrit, "Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim" عِفْريتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌKale ıfritun minel cinni ene atike bihi kable en tekume min makamik ve inni aleyhi le kaviyyun bilgisi olan biri, "Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm" dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş halde görünce şöyle dedi "Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir."قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌKalellezi indehu ilmun minel kitabi ene atike bihi kable en yertedde ileyke tarfuk, fe lemma reahu mustekırran indehu kale haza min fadlı rabbi, li yebluveni e eşkur em ekfur, ve men şekere fe innema yeşkuru li nefsih ve men kefere fe inne rabbi ganiyyun "Tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?" نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَKale nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedi em tekunu minellezine la gelince, "Senin tahtın böyle mi?" denildi. O da, "Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik" جَاءتْ قِيلَ أَهَكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَFe lemma caet kile e hakeza arşuk, kalet ke ennehu huve ve utinel ilme min kabliha ve kunna önce Allah'tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkar eden bir kavimden مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَVe saddeha ma kanet ta'budu min dunillah, inneha kanet min kavmin "köşke gir" denildi. Köşkü görünce onu zeminini derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman, ona "Bu, zemini billurdan döşenmiş bir köşktür" dedi. Belkıs, "Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَKile lehadhulis sarh, fe lemma raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sakayha, kale innehu sarhun mumerradun min kavarir, kalet rabbi inni zalemtu nefsi ve eslemtu mea suleymane lillahi rabbil biz, "Allah'a kulluk edin" diye uyarması için Semud kavmine, kardeşleri Salih'i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَVe lekad erselna ila semude ehahum salihan eni'budullahe fe izahum ferikani onlara "Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah'tan bağışlanma dileseniz ya!"قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَKale ya kavmi lime testa'cilune bis seyyieti kablel haseneh, lev la testagfirunallahe leallekum "Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" dediler. Salih, "Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında yazılıdır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz" اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَKalut tayyerna bike ve bi men meak, kale tairukum indallahi bel entum kavmun dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَVe kane fil medineti tis'atu rahtın yufsidune fil ardı ve la Allah adına and içerek şöyle dediler "Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz, sonra da velisine; 'Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz', diyeceğiz."قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَKalu tekasemu billahi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekulenne li veliyyihi ma şehidna mehlike ehlihi ve inna le bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَVe mekeru mekran ve mekerna mekran ve hum la yeş' onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu Biz onları ve kavimlerini topyekun helak كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَFenzur keyfe kane akıbetu mekrihim enna demmernahum ve kavmehum zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَFe tilke buyutuhum haviyeten bima zalemu, inne fi zalike le ayeten li kavmin ya' edip Allah'a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَVe enceynellezine amenu ve kanu da Peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti "Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?"وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَVe lutan iz kale li kavmihi ete'tunel fahışete ve entum kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz."أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَE innekum le te'tuner ricale şehveten min dunin nisai, bel entum kavmun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu "Lut'un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!"فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَFe ma kane cevabe kavmihi illa en kalu ahricu ale lutın min karyetikum innehum unasun de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helak olmasını takdir وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَFe enceynahu ve ehlehu illemreetehu kaddernaha minel üzerine bir yağmur gibi taş yağdırdık. Başlarına gelecekler konusunda uyarılanların yağmuru ne kötüydü!وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَVe emtarna aleyhim matara, fe sae matarul Muhammed! De ki "Hamd Allah'a mahsustur. Selam onun seçtiği kullarına." Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı?قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَKulil hamdu lillahi ve selamun ala ibadihillezinastafa, allahu hayrun emma gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Hayır, onlar Allah'a eş tutan bir خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ السَّمَاء مَاء فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَEmmen halakas semavati vel arda ve enzele lekum mines semai ma', fe enbetna bihi hadaika zate behceh, ma kane lekum en tunbitu şecereha, e ilahun meallah, bel hum kavmun ya' yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor!أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَEmmen cealel arda kararen ve ceale hılaleha enharen ve ceale leha revasiye ve ceale beynel bahreyni haciza, e ilahun meallah, bel ekseruhum la ya' kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz!أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَEmmen yucibul mudtarra iza deahu ve yekşifus sue ve yec'alukum hulefael ard, e ilahun meallah, kalilen ma karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgarları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَEmmen yehdikum fi zulumatil berri vel bahri ve men yursilur riyaha buşren beyne yedey rahmetih, e ilahun meallah, tealallahu amma başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? De ki, "Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin."أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَEmmen yebdeul halka summe yuiduhu ve men yerzukukum mines semai vel ard, e ilahun meallah, kul hatu burhanekum in kuntum ki "Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler."قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَKul la ya'lemu men fis semavati vel ardıl gaybe illallah ve ma yeş'urune eyyane yub' gününün gerçekleşeceği hakkında bilgi peygamberler aracılığı ile onlara peş peşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا بَلْ هُم مِّنْهَا عَمِونَBeliddareke ilmuhum fil ahıreh, bel hum fi şekkin minha, bel hum minha edenler dediler ki "Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi diriltilip çıkarılacağız?"وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَVe kalellezine keferu e iza kunna turaben ve abauna e inna le bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."لَقَدْ وُعِدْنَا هَذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَLekad vuıdna haza nahnu ve abauna min kablu in haza illa esatirul ki "Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın."قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَKul siru fil ardı fenzuru keyfe kane akibetul yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَVe la tahzen aleyhim ve la tekun fi daykın mimma "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَVe yekulune meta hazel va'du in kuntum ki "Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır."قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَKul asa en yekune radife lekum ba'dullezi testa' senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَVe inne rabbeke le zu fadlın alen nasi ve lakinne ekserehum la senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَVe inne rabbeke le ya'lemu ma tukinnu suduruhum ve ma yu' ve yerde gaib gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap'ta Levh-i Mahfuz'da مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍVe ma min gaibetin fis semai vel ardı illa fi kitabin bu Kur'an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu هَذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَİnne hazel kur'ane yakussu ala beni israile ekserellezi hum fihi o, elbette mü'minler için bir hidayet ve bir لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَVe innehu le huden ve rahmetun lil mu' senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُİnne rabbeke yakdi beynehum bi hukmihi, ve huvel azizul ise Allah'a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِFe tevekkel alallah, inneke alel hakkıl sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَİnneke la tusmiul mevta ve la tusmius summed duae iza vellev sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَVe ma ente bi hadil umyi an dalaletihim, in tusmiu illa men yu'minu bi ayatina fe hum kopacağına dair o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dabbe canlı bir yaratık çıkarırız. O, onlara insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَVe iza vakaal kavlu aleyhim ahracna lehum dabbeten minel ardı tukellimuhum ennen nase kanu bi ayatina la ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların topluca hesap yerine sevk edilecekleri günü نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَVe yevme nahşuru min kulli ummetin fevcen mimmen yukezzibu bi ayatina fe hum yerine geldiklerinde Allah şöyle der "Siz benim ayetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!"حَتَّى إِذَا جَاؤُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَHatta iza cau kale e kezzebtum bi ayati ve lem tuhitu biha ılmen em maza kuntum ta' dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَVe vakaal kavlu aleyhim bima zalemu fe hum la görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de her şeyi gösterici aydınlık olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette Allah varlığını gösteren deliller يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَE lem yerev enna cealnel leyle li yeskunu fihi ven nehara mubsıra, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu' üfürüleceği ve Allah'ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O'na يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَVe yevme yunfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil ardı illa men şaallah, ve kullun etevhu görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَVe terel cibale tahsebuha camideten ve hiye temurru merres sehab, sun'allahillezi etkane kulle şey', innehu habirun bima tef' kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَMen cae bil haseneti fe lehu hayrun minha, ve hum min fezein yevmeizin de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. Onlara, "Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz" denir.وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَVe men cae bis seyyieti fe kubbet vucuhuhum fin nar, hel tuczevne illa ma kuntum ta' De ki "Bana ancak, bu beldenin Mekke'nin; onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur'an'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki "Ben ancak uyarıcılardanım."إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَİnnema umirtu en a'bude rabbe hazihil beldetillezi harremeha ve lehu kullu şey'in ve umırtu en ekune minel De ki "Bana ancak, bu beldenin Mekke'nin; onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur'an'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki "Ben ancak uyarıcılardanım."وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَVe en etluvel kur'an, fe menihteda fe innema yehtedi li nefsih, ve men dalle fe kul innema ene minel gitDe ki "Hamd Allah'a mahsustur. O, ayetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir."وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَVe kulil hamdu lillahi seyurikum ayatihi fe ta'rifuneha, ve ma rabbuke bi gafilin amma ta' Diyanet İşleri Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
❬ Önceki Sonraki ❭ وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُوا۟ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍ وَٱسْمَعُوا۟ ۖ قَالُوا۟ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا۟ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûrtûra, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minînmu’minîne. Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! Diyanet İşleri Başkanlığı Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! Diyanet Vakfı Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor! Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Bir vakit Size verdiğimiz Kitab´a sımsıkı sarılın ve O´nu dinleyin» diye Tur´u tepenize kaldırıp sizden söz aldık. Duyduk, isyan ettik.» dediler ve inkarları yüzünden dana sevgisi iliklerine kadar işledi. De ki Eğer sizler inanmış kimseler iseniz inancınız size ne kötü şeyler emrediyor! Elmalılı Hamdi Yazır Bir zamanlar size, verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin.» diye Tûr´u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. O yahudiler Duyduk, dinledik, isyan ettik.» dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor! Ali Fikri Yavuz Bir vakıt “- Size verdiğimiz Tevrat’ı kuvvetle tutun, emirlerini dinleyip gereğince amel edin.” diye Tur’u üzerinize kaldırıp sizden sağlam ahd almıştık. Onlar “-Kulağımızla işittik, kalbimizle isyan ettik.” demişlerdi. Çünkü küfürleri sebebiyle kalblerine buzağı sevgisi sinmişti. Habibim, onlara şöyle de “Eğer siz mümin olsanız, imanınız size buzağıya tapın ve Kur’an’ı inkâr edin diye” çirkin şeyleri emretmezdi. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Bir vakit size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve dinleyin diye Turu tepenize kaldırıb misakınızı aldık, dinledik ısyan ettik dediler, ve küfürleriyle danayı kalblerinde iliklerine işlettiler, eğer, de sizler mü´minlerseniz imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor? Fizilal-il Kuran Hani sizden kesin söz almıştık; Tur´u üzerinize kaldırarak Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve dinleyin» dedik. Onlar ise Dinledik ve karşı geldik» dediler. Kâfirlikleri yüzünden buzağı sevgisi kalplerine iyice işledi. De ki; Eğer inanıyor idiyseniz, imanınız size ne kötü işler emrediyor! Hasan Basri Çantay Bir vakit Size verdiğimiz Tevrat ı kuvvetle tutun ona sımsıkı yapışın, söz dinleyin» diye Tur» u tepenizin üstüne kaldırıb sizden te´mînatlı va´d almışdık. Kulağımızla dinledik, kalbimizle isyan etdik» demişlerdi. Çünkü küfürleri yüzünden özlerine buzağı bir su gibi içirilmiş iyice işlemiş di. De ki Eğer mü´min kimse ler iseniz inancınız size ne kötü şey emrediyor.» İbni Kesir Hani; size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve dinleyin, diye Tur´u tepenize dikmiş ve sizden misak almıştık. İşittik ve karşı geldik dediler ve küfürleri yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi. Eğer inananlardansanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor? de. Ömer Nasuhi Bilmen Ve o zamanı hatırlayınız ki, sizin misakınızı almıştık. Size verdiğimiz şeyi kuvvetle alınız ve dinleyiniz,» Diye üzerinize Tûr dağını kaldırmıştık. Demiştiler ki İşittik ve isyan ettik.» Ve onların küfürleri sebebiyle kalblerinde buzağı muhabbeti yerleştirilmişti. De ki Size imânınız ne kötü şey emrediyor, eğer mü´minlerseniz.» Tefhim-ul Kuran Hani sizden kesin söz almış ve Tur´u üstünüze yükseltmiştik ve Size verdiğimize Kitaba sımsıkı yapışın ve dinleyin» demiştik . Demişlerdi ki Dinledik ve başkaldırdık.» Küfürleri yüzünden buzağı tutkusu kalplerine sindirilmişti. De ki İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emredip önermektedir?»
Neml Suresi 93. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 93. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Neml Suresi 93. Ayetinin Arapçasıوَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ Neml Suresi 93. Ayetinin Meali AnlamıDe ki “Bütün hamdler Allah’a aittir. O, size varlığının delillerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.” Rabbin, yaptıklarınızdan asla habersiz değildir!Neml Suresi 93. Ayetinin Tefsiri“Allah’ın göstereceği işaretler”den maksat, gerek göklerde, gerek yerde, gerekse kendi nefislerimizde Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini gösteren delillerdir. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur“Yakında biz onlara hem dış dünyada hem de insanların kendi iç âlemlerinde âyetlerimizi göstereceğiz; tâ ki Kur’an’ın gerçeğin ta kendisi olduğu onlar için de gün gibi ortaya çıksın. Aslında, Rabbinin her şey üzerinde şâhit olması ve her şeyin O’na işaret etmesi en büyük delil olarak yetmez mi?” Fussılet 41/53“Kesin olarak inanmak isteyenler için yeryüzünde Allah’ın birliğini ve sonsuz kudretini gösteren nice deliller vardır. Bizzat kendi varlığınızda da. Hâla gerçeği görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız vardır, hem de size va’dedilen cennetler.” Zâriyât 51/20-22Bu delillere ibret nazarıyla bakıp okumasını bilenler Allah Teâlâ’yı tanıma imkânı bulacaklardır. Bunları görmezlikten gelenlere ise yapılacak bir şey yoktur. Onlar ya dünyada tepelerine inen bir belâ ile veya ölüm anında meleklerin darbeleri altında yahut mahşerde ebedî hüsranla karşılaştıkları anda gerçeği öğrenecekler, fakat bunun bir faydası olmayacaktır. Bu bakımdan Allah’ın yaptıklarımızdan habersiz olmamasının tekrar vurgulanması, Peygamberimiz ve mü’minler için bir teselli iken, inkârcılar için dehşetli bir ikâz sûrenin sonunda bahsedilen Allah’ın varlığının delil ve mûcizelerini gösterme vadi, şimdi gelmekte olan Kasas sûresindeki Hz Mûsâ’ya verilen mûcizeler ve Firavun’a karşı galip gelmesi ile gerçekleşecektir. Çünkü hak-bâtıl mücâdelesinde ilk planda zayıf durumda olan mü’minleri kuvvetlendirip, kuvvetlileri devirmek de Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretinin bir tezahürüdürNeml Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriNeml Suresi 93. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan
neml suresi 93 ayet fazileti