🌊 Ey Kulum Sen Iste Ben Vereyim

– Ey Rabbim! Ben seni nasıl doyururum? Sen âlemlerin Rabbisin. Allah buyurdu: – Falan kulum senden yemek istedi; sen yedirmedin Bilemedin mi? Ona yedirseydin beni yanında bulacaktın. Allah buyurdu: – Ey insan su istedim; vermedin. İnsan sordu: – Ey Rabbim sana nasıl su vereyim? Sen âlemlerin Rabbisin. Allah buyurdu: Fatiha sûresi, Mekkî (Mekke'de nazil olmuş) bir sûredir. İbn Ab-bâs, Katâde ve Ebu'l- Âliye böyle zikrederler. Medine'de indiği de söylenir. Bunu Ebu Hüreyre, Mücâhid, Atâ İbn Yessâr ve Zührî naklederler. İki kerre nazil olduğunu, birinin Medine dönemine, diğerinin Mekke dönemine rastladığını söyleyenler de vardır. İbni Abbâs (rha)’dan: Demiştir ki, Resûlullah (sav) Hazretleri şöyle buyurdu: Şüphesiz Allahû Teâla ümmetimden hatayı, nisyânı, ikrâh olundukları şeyler (den hâsıl olacak günahlar)ı bana bağışladı. (Bu hadis-i şerif, bir Hadis-i Hasen olup, İbn-i Mâce ile Beyhaki ve mâadâları rivâyet etmişlerdir.) 40. Eykulum; ben senin içinim, sen kimin içinsin? Ben seninleyim, sen kiminlesin? Ey kulum; nefsini bana verirsen, rızan senin içindir. Kalbini bana verirsen, cemalim ve kavuşmam senin içindir. Fakatbabanla arada hiçbir hicab bulunmaksızın konuştu ve ona şöyle dedi: 'Ey Kulum! Benden ne istersen iste, sana vereyim.' O: 'Ey Rabbim! Ruhumu tekrar geri döndür de senin yolunda tekrar öleyim.' dedi. Allah ona: 'Ben, dünyada ölen kimseleri tekrar dünyaya döndürmeyeceğimi daha önce bildirmiştim. Eserinmüellifine, günümüze ulaşmasına vesile olanlara ve okurlarına da Allah'dan Rahmet dileriz. "Mişkatu'l Envar" Muhyiddin İbn. Arabi (k.s.) tarafından 101 Hadis-i Kudsiyi tasnif ederek meydana getirmiş olduğu çok kıymetli bir eserdir. Hadis-i Kudsi, manâsı vahyedilen, kelimesi Efendimiz (s.a.v.)den sudur eden kıymetli "Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki Alemlerin Rabbisin?" Rab Teala diyecek: "Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teala diyecek: "Ey ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek: "Ey Rabbim, ben sana nasıl l0uq1q. Uhud’da ilk şehit düşen sahabilerden Abdullah ibni Amr ibni Haram'ın ibni Amr ibni Haram el-Hazreci radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize ikinci Akabe görüşmelerinde biat eden bir sahabi!.. Medine’nin hicrete hazırlanmasında büyük emeği geçen on iki nakibden biri!.. En çok hadis rivayet eden meşhur sahabi Cabir ibni Abdullah radıyallahu anh’ın babası!.. Uhud’da ilk şehit düşen yiğitlerden!.. ABDULLAH İBNİ AMR İBNİ HARAM’IN HAYATI Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh, Medineli olup Hazreç kabilesine mensubtur. Seleme oğullarının reisi. Çevresinde çok sevilen, sayılan güvenilir bir şahsiyet. Onun İslam’la buluşmasını Ka’b ibni Malik radıyallahu anh şöyle anlatır “-Medine’li Müslümanlar olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizle Akabe’de buluşmak üzere sözleşmiştik. İkisi kadın yetmiş beş Müslüman ile Hac mevsiminde Mekke’ye gittik. Hac ibadetini yaptıktan sonra Efendimizle görüşmek üzere hazırlık yapıyorduk. Biz Müslüman olduğumuzu diğer Medinelilerden gizli tutuyorduk. Her hususta kendisine güvendiğimiz fakat henüz Müslüman olmayan liderlerimizden Abdullah ibni Amr ibni Haram da Hacca gelmişti. Onu özel olarak ziyaret ettik. Uygun bir lisan ile ona, İslam’dan, Kur’an’dan bahsettik. Anlatılanlardan etkilendiğini görünce kendisini İslam’a davet ettik ve “- Ya Eba Cabir! Sen bizim büyüğümüz, liderimizsin. Sen sevilen, sayılan, akıllı, zeki bir insansın. Kendisine bile faydası olmayan, zararı önleyemeyen ağaçtan, taştan putlara tapınmana ve öldükten sonra senin ateşe girmene gönlümüz razı gelmiyor. Seni İslam’a davet ediyoruz” dedik. O da söylenenleri doğru ve samimi bularak hemen İslam’ı kabul etti. Üsdü’l-Gabe, III, 343; Ahmed, III, 460-462 SEVİNÇTEN GÖZÜNE UYKU GİRMEMİŞTİ Gece olunca henüz Müslüman olmayan Medi­nelilerle birlikte konakladığımız yerde yataklarımıza yattık. Sevinçten hiç birimizin gözüne uyku girmiyordu. Zira o gece Allah Rasülü ile buluşacaktık. İnsanlar uykuya dalınca sessiz bir şekilde kalktık ve Efendimiz’le buluşmak üzere Akabe’ye geldik. Kısa bir sohbetten sonra tek tek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e biat ettik. Peşinden, çocuğumuzu, hanımımızı, canımızı, malımızı koruduğumuz gibi koruyacağımıza söz verdik ve memleketimize davet ettik. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kabileler için aramızdan Nakîb adını verdiği temsilciler seçti. Bera ibni Ma’rur ile Abdullah ibni Amr ibni Haram’ı da Seleme oğullarının nakîbi, temsilcisi olarak seçti. O gün Hazreti Abbas radıyallahu anh yeğenini korumaları hususunda gönlünün mutmain olması için Medineli Müslümanlara “-Düşmanlarınızla nasıl savaşırsınız?” diye bir soru yöneltti. İçlerinden Bera ibni Ma’rur ile Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh ayağa kalktı ve şöyle cevab verdi “-Vallahi, biz savaşçı bir milletiz! Savaş taktiklerimiz babadan oğula, nesilden nesile bize kadar geldi. Savaşta önce ok atarız. Sonra mızraklarımızı kullanırız. Mızraklarımız kırılınca, kılıçlarımızı çeker meydana çıkarız. Ya biz, ya düşmanımız ölünceye kadar savaşırız” dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz ve amcası bu cevaptan çok memnun kaldı. İbn Sa’d, Tabakat, 4/7-9; Ahmed, III, 460-462 HER ŞEYİNİ ALLAH VE RASÛLÜ YOLUNDA FEDA EDEN SAHABİ Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh Medine’ye dönünce, her şeyini Allah ve Rasülü yolunda feda eden bir iman eri olarak yaşadı. İstikametini asla bozmadı. İmanından asla taviz vermedi. Düşüncelerinde, yaşantısında çok büyük değişiklikler oldu. Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine’ye hicret edince ondan hiç ayrılmadı. Ayrı kaldığı zamanlarda bile aklı, fikri, kalbi hep Efendimizle beraber olurdu. Bir gün ondan ayrı bir yerde idi. Gönlüne bir endişe düştü. Efendimiz acaba şu an ne yapıyor? Aç mı, susuz mu? Üzüntüsü, sıkıntısı var mı? Yeni bir ayet nazil oldu mu? diye bir takım sorular zihnini meşgul etmeye başladı. Hemen oğlu Cabir’i yanına çağırdı ve “-Oğlum! Eve git, biraz yemek hazırlat ve Efendimize götür!” da hemen koştu ve yemek hazırlatıp Efendimize götürdü. Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Cabir’in bir şey getirdiğini görünce “-Bize et mi getirdin ey Cabir!” dedi. O da “-Hayır ya Rasulallah, yalnızca yemek getirdim” dedi. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çok memnun oldu ve dua buyurdu. Cabir radıyallahu anh babasının yanına gitti ve durumu anlattı “-Babacığım! Söylediğiniz gibi yemek hazırlatıp götürdüm. Efendimiz çok memnun kaldı ve bize dua ettiler. Ama ilk gördüğünde bana “-Ey Cabir! Yoksa bize et mi getirdin?” dedi. Kalbini, Rasulullah sevgisiyle doldurmuş, firaset sahibi, ince düşünceli cömert bir sahabi olan Cabir radıyallahu anh’ın babacığı, canı, malı, her şeyi onun uğruna feda edebilecek bir muhabbet ve teslimiyete sahipti. Efendimizin canının et istediğini anladı ve hemen oğluna dönerek “-Cabir! Hemen koyunların yanına koş. Bir tanesini kes, pişir ve Efendimize tekrar götür!” dedi. Cabir radıyallahu anh babasının emrini yerine getirmek üzere tekrar koşarak eve gitti. Bir koyun kesip pişirip Efendimize götürdü. RESÛLULLAH'IN DUA ETTİĞİ SAHABİ Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh’ın bu ince düşünüşünden pek memnun olan Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu davranışdan çok duygulandı ve ona şöyle dua buyurdu “-Ey Ensar! Allah sizi hayırla mükafatlandırsın! Ey Allah’ım! Sen Abdullah ibni Amr ibni Haram’ı hayırla mükafatlandır!” dedi. Makrizi, İmtaü’l-Esma’ 7/290 Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh cihad aşkıyla dolu bir gönle sahipti. Allah yolunda öldürülüp tekrar diriltilmeyi isteyen ve şehidlik arzusuyla yaşıyan yiğitlerdendi. Bedir’de büyük kahramanlıklar gösterdi. Vakıdi, Megazi, I, 22-24 Uhud’a çıkmadan önce gördüğü rüya ona çok tesir etmişti. Rüyasını Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem efendimize anlatınca “-Bu şehadet işaretidir ey Ebu Cabir!” buyurdu. Şami, Sübülü’l-Hüda, 4/215 UHUD'UN İLK ŞEHİDİ O da bu cevap üzerine oğluna şöyle bir vasıyyette bulundu. Cabir radıyallahu anh nakleder “Uhud Harbi’nden önceki gece babam beni yanına çağırdı ve “-Ey Oğlum! Bilmiyorum, yarın Uhud’da belki de ilk şehîd edilecek kişinin ben olacağını sanıyorum. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’den sonra, benim için geride bırakacağım en kıymetli kişi sensin. Biliyorsun bir miktar borcum var, onları öde. Kardeşlerine dâimâ iyi muâmelede bulun» dedi. Şami, Sübülü’l-Hüda, 4/214 Diğer bir rivâyete göre, bu îman heyecânını oğluyla da paylaşma arzusunu şöyle dile getirdi “­-Câbir! Evde himâyeye muhtaç kızlar olmasaydı senin de şehîd olmanı isterdim!..” Câbir radıyallâhu anh devamla der ki “-Sabahleyin babam ilk şehîd düşen kişi oldu. Amr ibni Cemuh radıyallahu anh ile birlikte onu bir kabre defnettik. Sonra babamı müstakil bir yere defnetmek istedim. Altı ay sonra mezarını açtık. Bir de ne göreyim Kulağı nın bir kısmı hâriç, bütün vücûdu kabre defnettiğimiz günkü gibiydi! Onu yalnız başına bir mezara defnettik.” Buhârî, Cenâiz, 78 RESÛLULLAH'IN ÜMMETİNE MÜJDESİ Abdullah ibni Amr ibni Haram radıyallahu anh Uhud’da şehid düştükten sonra Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz oğlu Câbir radıyallâhu anh’a her hususta yardımcı oldu. Kendisi şöyle anlatır “-Bir defâsında ben mahzun bir hâlde iken Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem ile karşılaştım. Bana “-Seni niye böyle üzgün görüyorum?” buyurdu. Ben de “-Babam Uhud’da şehîd düştü. Geriye bakıma muhtaç kalabalık bir âile ve bir hayli de borç bıraktı” dedim. Bunun üzerine bana “-Allâh’ın babanı nasıl karşıladığını sana haber vereyim mi?” buyurdu. Ben de“-Evet!” deyince şöyle devâm etti “-Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmaz, dâimâ perde arkasından konuşur. Ancak, babanı diriltti ve onunla perdesiz yüz yüze konuştu. Ey kulum, ne dilersen Ben’den iste, vereyim!» buyurdu. Baban da -Ey Rabbim, beni dirilt, Sen’in yolunda tekrar şehîd olayım!» dedi. Allah Teâlâ Hazretleri -Ama ben daha önce; ölenlerin artık dünyâya geri dönmeyeceklerine hükmettim» buyurdu. Tirmizî, Tefsîr, 3/3010. Baban da -Ey Rabbim, öyleyse benim hâlimi arkamda kalanlara bildir!» dedi. Bu talep üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu “ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERE ÖLÜLER DEMEYİN” “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allâh’ın, lutuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile mesrûr bir hâlde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesini vermek isterler.” Âl-i İmrân, 69-170 İbn-i Mâce, Mukaddime, 13/190; İsâbe, IV, 162; İstîâb, III, 954-956 Ne şeref!.. Ne saadet!.. Ne büyük kurtuluş!... Allahım bizlere de böyle kurtuluş ve saadetler nasib et!... Câbir radıyallâhu anh’ın babasının borcu vardı. Onu ödeme konusunda da İki Cihan Güneşi Efendimiz yakınen ilgilenmiştir. Bizzat bahçelerine giderek malını bereketlendirmesini Allah’tan niyâz etmiştir. Efendimizin bu duâsı hürmetine Câbir radıyallahu anh’in hurmaları mûcizevî bir şekilde bereketlenerek bütün borçlarına kâfi geldi. Bu durumu kendisi şöyle anlatır Babam şehîd olduğu zaman bir yahûdîye otuz vesk borç bırakmıştı. Yahûdîden borcunun ödenmesi için biraz mühlet talep ettim. Ancak yahûdî kabul etmedi. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e gelerek Yahûdî nezdinde şefaatçi olmasını talep ettim. Efendimiz Yahûdiyle konuştu, lâkin o yine kabul etmedi. Bunun üzerine Efendimiz hurmalığa girdi, içinde biraz yürüdü. Sonra bana dönerek “-Hurmayı topla ve ona borcunu öde!” buyurdu. Ben hurmayı topladım, Yahûdîye olan borcu ödedim. Geriye o kadar daha hurma arttı. Bunu Ömer ibni Hattâb radıyallahu anh’a haber verdim. O da “-Ben, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bahçede yürümeye başlayınca, hurmanın bereketleneceğini anlamıştım zâten” dedi. Buhârî, Vasâyâ 36, İstikrâz 9, Cihâd 49, Büyû 34; Müslim, Müsâkât 109; Ahmed, III, 303, 373, 391 Allah hepsinden razı olsun. Rabbimiz cümlemize Uhud’un ilk şehidi Abdullah ibni Haram radıyallahu anh’ın teslimiyet ve kahramanlığından hisseler alabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Amin. Kaynak Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı 317 İslam ve İhsan 27 Eylül 2008 1533 Kapalı iste Eslem kabilesinden Rabia b. Kâ'b der ki "Ben Rasûlüllah bir gece beraber ol­dum. O'na abdest suyunu ve ihtiyacı olan şeyleri getiriyordum. Bana dedi ki 'İste.' Ben de "Cennette seninle arkadaş olmayı isterim," dedim. Rasûlüllah "Bununla birlikte başka isteğin var mı?' diye sordu. Ben de Sadece bu, dedim. Rasûlüllah 'O halde sen de çok secde ederek kendinle il­gili olarak bana yardımcı ol,' buyurdu." Hadisi Müslim namaz bölümünde, Ebu Davud, Nesaî Tatavvu bölümünde Ahmed b. Han-bel de Müsned'inde 4/59'da rivayet etmişlerdir****hedefin en fazlası olsun .azla yetinme .iste. 9 Temmuz 2019 Salı 133352 Kudsi Hadis“Allah dedi ki – Ey insan hasta oldum, ziyaretime sordu– Ey Rabbim sen âlemlerin Rabbisin… Seni nasıl ziyaret edeyim?Allah buyurdu– Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu; ama sen onu ziyaret etmedin; eğer onu ziyaret etseydin; beni yanında dedi ki– Ey insan. Açtım, doyurulmamı istedim; beni sordu– Ey Rabbim! Ben seni nasıl doyururum? Sen âlemlerin buyurdu– Falan kulum senden yemek istedi; sen yedirmedin… Bilemedin mi? Ona yedirseydin beni yanında buyurdu– Ey insan su istedim; sordu– Ey Rabbim sana nasıl su vereyim? Sen âlemlerin buyurdu– Falan kulum senden su istedi; vermedin. Ona su verseydin; beni yanında bulacaktın… Bunu da mı anlayamadın?” Hadis-i Erbain, 15. Hadis, Sadreddin Konevî Evet, bu kutsi hadiste sevgili peygamberimiz, Allah’ın vahyettiğini kendi sözleriyle bize anlatmıştır. Bu kutsi hadiste de görüldüğü gibi, hasta, aç, susuz insanın gönlünü almak ve insanlara hizmet etmek “Allah’a yakın olmanın en kestirme yoludur”.Mâdemki İslâm’a göre en yüce ibadet insanlara hizmettir. Öyleyse bu konuda yüce kitabımız Kur’an ne diyorÖnce namaz suresi dediğimiz ve sık sık okuduğumuz “el-Mâun” suresinden başlayalım. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazda gafildirler” ifadesinin yer aldığı el-Mâun suresinde şöyle deniliyor“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte, yetimi itip kakan, Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmeyen/yoksula yedirmeyi teşvik etmeyen de odur. Vay haline! Şöyle namaz kılanların ki onlar, namazlarından onun öneminden, gayesinden ve vaktinin geçtiğinden gafildirler. Hem de onlar, gösterişçidirler. İyi tanınmak veya çıkar sağlamak için namaz kılarlar. Onlar, zekâtı veya yardım ve yardımlaşma için en basit şeyleri bile esirgerler/engel olurlar. bk. 2/264; 4/38, 142Yüce Kuran’daki bu ayetlere göre münkir ve münafığın özellikleri şunlardır.• Yetimi İtip kakmak• Yoksulu doyurmayı özendirmemek• Namazdan gafil olmak• Gösterişçi olmak• Zekâtı menetmek. Allah Teâlâ kısaca şunu soracak Ey kulum! Ben seninleydim, sana şah damarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?!.»” Peki bizim cevabomız ne olacak?Bir vâiz, kürsüde âhiret ahvâlini anlatmaktaydı. Cemaatin arasında Şeyh Şiblî Hazretleri de vardı. Vâiz efendi, Cenâb-ı Hakk’ın âhirette soracağı suallerden bahsederek; “–İlmini nerede kullandın, sorulacak! Malını-mülkünü nereden kazanıp nereye harcadın, sorulacak! Ömrünü nasıl geçirdin, sorulacak! İbâdetlerin ne durumda, sorulacak! Harama-helâle dikkat ettin mi, sorulacak!..” Bunların ardından; “Şunlar şunlar da sorulacak!..” diye, hepsi de son derece mühim olan pek çok husus saydı. Fakat bu kadar tafsîlâtlı îzâha rağmen, meselenin özüne dikkat çekilmemesi üzerine, Şiblî Hazretleri yumuşak bir üslûpla vâize seslendi “–Ey vâiz efendi! Suallerin en mühimlerinden birini unuttun! Allah Teâlâ kısaca şunu soracak Ey kulum! Ben seninleydim, sana şahdamarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?!.»” Cenâb-ı Hak bize yakınlığını muhtelif âyetlerde beyan buyurmuştur “…Nerede olsanız, O sizinle beraberdir…” el-Hadîd, 4 “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” Kāf, 16 Cenâb-ı Hak; âyet-i kerîmede, bize yakınlığını ve O’na bizim yaklaşmamızın yolunu şöyle bildirmektedir “Ey Habîbim! Kullarım Sana Ben’i sorduğunda Sen kullarıma söyle Ben çok yakınım. Bana duâ ettikleri vakit, duâ edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde kullarım da Ben’im davetime uysunlar Kitap ve Sünnet’in muhtevâsı içinde hayatlarını devam ettirsinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.” el-Bakara, 186 Kaynak Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl 2019 Ay Haziran, Sayı 172 İslam ve İhsan Ashâb-ı kirâm, îman nîmetinin bedelini ödemek için büyük cefâlara katlandılar. Mekkeʼde yıllarca zulüm, işkence ve ambargolara mâruz kaldılar. Evlerini, servetlerini, yurtlarını bırakıp sırf kalplerindeki îmânı muhâfaza için Medîneʼye hicret ettiklerinde ise, bir taraftan müşrikler, bir taraftan münâfıklar, bir taraftan da Yahudilerin, yani üç kıskacın arasında bir tevhid ve var oluş mücâdelesi UĞRUNA İŞKENCELERE MÂRUZ KALAN SAHÂBÎ Îmânı uğruna en ağır işkencelere mâruz kalmış sahâbîlerden biri olan Habbâb bin Eret -radıyallâhu anh- şöyle anlatır “Bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kâbe’nin gölgesinde iken yanına varıp kendisine müşriklerden gördüğümüz işkenceleri şikâyet tarzında anlattık. Ardından da bu işkencelerden kurtulmamız için Allah’tan yardım dilemesini taleb ettik. O da bize şöyle buyurdu Sizden evvelki nesiller arasında, yakalanıp bir çukura konan, sonra testere ile baştan aşağı ikiye bölünen ve demir taraklarla etleri tırmıklanan, fakat yine de dîninden dönmeyen mü’minler olmuştur. Allâh’a andolsun ki O, bu dîni tamamlayacak, hâkim kılacaktır… Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz!..»” Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 29, Menâkıb 25, İkrâh 1 EN KÂRLI ALIŞVERİŞ Ashâb-ı kirâmdan Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh- Akabe Beyʼatiʼnde bulunan Medînelilerden biriydi. Medîneliler Akabeʼde yalnız Allâhʼa ibadet edip şirk koşmamak ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼi kendi canlarını korudukları gibi korumak üzere beyʼat ettikten sonra sordular “–Böyle yaparsak karşılığında bize ne var?” Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevâben “–Cennet var!” buyurunca, oradakiler “–Ne kârlı bir alışveriş! Bundan ne döneriz, ne de dönülmesini isteriz!” dediler. İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 406 İşte Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh-, Mûte Harbiʼnde bu kârlı Cennet alışverişini tamamladı. Allah Rasûlüʼnden şehîd olacağı müjdesini alarak, savaşta can vereceğini bile bile, yüzünü dahî kırıştırmadan, bilâkis büyük bir huzur ve tevekkül ile muhârebeye katıldı. Kendisine dünyayı tatlı, ölümü acı göstermek isteyen nefsinin vesveselerine kulak tıkayıp servetini beytü’l-mâle, canını da Allâh’a takdîm ederek Cennet-i Âlâ’ya uçtu. ESAS HAYAT, ÂHİRET HAYATI Muhtelif sahâbîler de; “ulaşabildiğimiz son mekân kabrimiz olsun” heyecanıyla dünyanın dört bir tarafına sefer ettiler. O diyarlarda hâlleriyle ve kālleriyle tebliğde bulunarak gönüllere tevhîdin mührünü vurdular. Böylece Allah ve Rasûlü ile yaptıkları bey’atlerine sâdık kaldılar. Medîneli müslümanların yapmış oldukları bu bey’at ile alâkalı olarak -daha evvel de zikrettiğimiz- şu âyet-i kerîme nâzil oldu “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara verilecek Cennet karşılığında satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da Allah üzerine hak bir vaattir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O hâlde yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin! İşte bu, büyük kurtuluştur.” et-Tevbe, 111 Sahâbe-i kirâm, hep bu âyet-i kerîmenin muhtevâsıyla îmanlarını test ediyorlardı. Zira onlar, hâdiseleri dâimâ îman vecdi ile âhiret penceresinden seyrediyorlardı. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimizʼin buyurduğu; “Esas hayat, âhiret hayatıdır.” Buhârî, Rikāk, 1 hakîkatini, lâyıkıyla idrâk etmişlerdi. Bu sebeple dünyevî sıkıntılar, gelip geçen çile ve ıztıraplar, onların gözünde ehemmiyetini kaybetmişti. Dünyada nasîb olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼle beraberlik saâdetini, âhirette de yaşayabilmek için, Allah yolundaki bütün çile ve zahmetleri âdeta nîmet ve rahmet bilmişlerdi. ŞEHÂDET İÇİN YARIŞAN SAHABE EFENDİLERİMİZ Yine sahâbeden Sad bin Hayseme -radıyallâhu anhumâ-, Akabe Bey’atleri’nde seçilen on iki temsilciden biri idi. Sad ile babası Hayseme, Bedir günü, kimin gazveye gideceği hususunda kur’a çektiler. Kur’a, Sad’a çıktı. Babası “‒Yavrucuğum, bugün fedakârlıkta bulun, beni kendine tercih et de senin yerine gazveye ben gideyim!” dedi. Sad -radıyallâhu anh- “‒Babacığım! Bunun sonunda Cennetʼten başka bir şey olsaydı, dediğini yapardım!” dedi. Ve nihâyet Sad -radıyallâhu anh- âdeta düğüne gider gibi Bedir’e gitti ve orada şehâdet şerbetini içti. Babası Hayseme -radıyallâhu anh- da Uhud günü şehidlik mertebesine kavuştu. İbn-i Hacer, el-İsâbe, III, 47, no 3156 ALLAH'IN YENİDEN DİRİLTTİĞİ Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anhumâ- da şöyle demiştir “Uhud Harbi’nden önceki gece, babam beni yanına çağırdı ve –Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sahâbîlerinden ilk şehîd edilecek kişinin ben olacağımı sanıyorum. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den sonra, benim için geride bırakacağım en kıymetli kişi sensin. Borçlarım var, onları öde. Yetim kalacak kardeşlerine dâimâ iyi muâmelede bulun.» dedi.” Diğer bir rivâyete göre, bu îman heyecanını oğluyla da paylaşma arzusunu şöyle dile getirdi “–Câbir! Evde himâyeye muhtaç kızlar olmasaydı senin de şehîd olmanı isterdim!..” Câbir -radıyallâhu anh- devamla der ki “–Sabahleyin babam ilk şehîd düşen kişi oldu. Bir başka şehîd ile onu bir kabre defnettim. Sonra onu müstakil bir kabre defnetmek istedim. Altı ay sonra onu mezarından çıkardım. Bir de ne göreyim Kulağının bir kısmı hâriç, bütün vücudu, kabre defnettiğim günkü gibiydi! Onu yalnız başına bir mezara defnettim.” Buhârî, Cenâiz, 78 Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh- bir başka rivâyette de şöyle anlatır “Bir defasında ben mahzun bir hâlde iken Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile karşılaşmıştım. Bana –Seni niye böyle üzgün görüyorum?» buyurdu. –Babam Uhud’da şehîd oldu. Geride, bakıma muhtaç kalabalık bir âile ve bir hayli de borç bıraktı.» dedim. Bunun üzerine –Allâh’ın babanı nasıl karşıladığını sana haber vereyim mi?» buyurdu. Ben de; –Evet!» deyince sözlerine şöyle devam etti –Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmaz, dâimâ perde arkasından konuşur. Ancak, babanı diriltti ve onunla perdesiz konuştu “–Ey kulum, ne dilersen Ben’den iste, vereyim!” buyurdu. Baban “–Ey Rabbim, beni dirilt, Sen’in yolunda tekrar şehîd olayım!” dedi. Allah Teâlâ Hazretleri “–Ama Ben daha önce; ölenlerin artık dünyaya geri dönmeyeceklerine hükmettim.” buyurdu.[1] Baban da “–Ey Rabbim, öyleyse benim hâlimi arkamda kalanlara bildir!” dedi. Bu talep üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allâh’ın, lûtuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile mesrur bir hâlde Rabʼleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesini vermek isterler.» Âl-i İmrân, 169-170” İbn-i Mâce, Mukaddime, 13/190 Kaynak Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2016 – Mart, Sayı 360, Sayfa 032 İslam ve İhsan

ey kulum sen iste ben vereyim